22 Şubat 2025 Cumartesi

Retrospektif-2

1994’teki kendi ekonomik krizimiz sonrasında 1997,1998  dünya krizleri ve nihayetinde 2001’de Türkiye’de yaşanan bankacılık krizleri hem tahvil-bono piyasasında hem de hisse piyasasında büyük bir sarsıntıya neden olarak bazı halka açık  şirketleri ve aracı kurumları da olumsuz etkiledi.Her krizle birlikte sektörde yeni dengeler ve konsolidasyonlar oluştu.

Sonrasında piyasalara krizlerde bir şekilde ayakta kalmış büyük oyuncuların,yabancı fonların ve yabancıların emirlerini  front run eden (yani büyük bir işlem yapılmadan önce o işlem hakkında bilgi sahibi olan kişinin önceden kendi adına işlem yapan) “gömlekçi” diye tabir edilen İstinye’de seans salonunda terminalin başındaki brokerların etkinliği devam etti.Borsa seans salonunda aracı kurum işlem yetkilisi olduğunu gösteren gömlek giyerlerdi.Emirler de hakikaten bildiğin tahtaya yazılırdı.Tahta yapmak tabiri de oradan gelir. O zamanlar yabancı yatırımcılardan gelen emirler telefon veya faksla iletilir ve emir de büyük olduğu için bazen bir kaç günde gerçekleştirilirdi.Bu da  bu bilgiye sahip olan “gömlekçi”ler ve onlarla birlikte hareket edenler için güzel bir kazanç kapısı oldu.Bu şekilde büyük oyuncu olmuş ve hatta laf aramızda aracı kurumu sahibi olmuş brokerlarımız da vardır.

Bazı tahtalarda hakim olan büyük oyuncular da vardı.Bunlar daha uzun süreli pozisyon alır momentumu izler ya da sahip oldukları içeriden bilgiyle hareket ederler ve bir süre sonra hisse değeri bir yere geldikten ya da haber genele yayıldıktan sonra satarak çekilirlerdi.

Bazıları bilgiyle,bazıları yetenekle,bazıları ilişkileriyle bazıları da şansıyla kazanıyordu.O kadar çok hareket edilirse şans faktörü de hakikaten önemlidir.Örneğin büyük bir oyuncu 1994  krizi öncesi hükümetten birisinin “bizim notumuz kırılırsa piyasa sence nasıl etkilenir” sorusu üzerine ayıkarak  bütün portföyünü satmasıyla efsaneleşmiştir.Hissedeki pozisyonlarını likidite edip dolara geçtikten sonra gerçekten de kredi notu indirimi gelmiştir.Ona da sattıklarını dolar bazında ikide bir ya da üçte bir fiyatına yerine koymak kalmış.Yine başka bir oyuncu başka bir dönemde balayında kafam rahat olsun diyerek bütün pozisyonlarını likidite etmiş ve bu kutsal evlilik sayesinde 2001 krizini pas geçerek dönüşte sattığı  hisseleri yerlerden geri toplamıştır.Şans faktörü bir kenara benim gözlediğim kadarıyla elbette bu büyük oyuncuların genelde ticari yetenekleri de vardı.Sultanhamam’da ya da Kapalıçarşı’da da esnaflık yapsalar orada da başarılı olurlardı.

Borsada oynamak tabiri boş yere çıkmıyor elbet.Varolan kültür bu olunca ortalama fon yöneticisi davranış tarzı da bundan etkileniyor.Bir hisse fonu bir bakmışsınız yüzde 100 hisse taşıyor.Ertesi günü bir bakmışsınız yüzde yüz nakite geçmiş.Neden?Fon yöneticisinin beklentisi bu aralar iyi değil.Bizim fon yöneticimiz dünyadaki ve Türkiye’deki bütün makro gelişmeleri yakın takip ettiği için piyasalarda kesin ne olacak biliyor elbette !Ya da belki de o gün sadece afyonu patlamamış.Öyle ya da böyle neticede karşılaştırma kriteri İMKB 100 endeksi olan bir hisse fonu bakmışsınız bütün hisseleri satıp yüzde yüz oranda nakite geçmiş.

Neticede fonun kurucusu bir aracı kurum.Bu fon ne kadar işlem yaparsa aracı kurum yönetimi de o kadar mutlu.İşlem hacmine göre prim alan fon yöneticisi de mutlu.Ben buna bermuda şeytan üçgeni diyorum.Yatırımcı fon yöneticisinden “piyasa düşerse ben zaten satarım” hoş ama boş sözünü alıyor;aracı kurum komisyon kazanıyor ve fon yöneticisi işlem hacminden prim alıyor.Ama varsa burada bir  saadet sadece kısa vadeli oluyor. Aslında ise uzun vadede üçgenin bütün ayakları kaybediyordu.En çok da hisse fonuna yatırım yapan yatırımcı.Bu yüzden hisse fonlar geniş yatırımcı tabanına ulaşamıyor ve büyümüyordu.Bu dönemlere portföy yönetim sektörünün emekleme dönemleri denebilir.