23 Şubat 2025 Pazar

Retrospektif-3

Aslında o dönemde özellikle İMKB başkanı Tuncay Artun olmak üzere nitelikli borsa başkanları ve Sermaye Piyasası Kurulu yönetimi sayesinde hukuki ve operasyonel olarak hisse senedi piyasası çok hızlı ilerlemekteydi ama yatırımcı kültürü ve portföy yönetimi sektörü daha gerilerdeydi.

Bu dönemde Strateji menkul Değerler’in tek bir fonu vardı.O da bir hisse senedi fonu olan Strateji A Tipi Değişken Fon.Bunu yöneten ekip de aslında nitelikli bir ekip olmakla birlikte sektör nasıl yönetiyorsa onlar da fonu öyle yönetiyordu.

Ben ise okuduklarımdan aklıma yatmış olan Warren Buffet tarzını yönettiğim küçük hissse portföylerinde naif bir şekilde uygulamaya çalışıyordum. Kendimce yaptığım basit bir excel tablosuyla şirket değerlemesi yapmaya,değerleme çarpanlarını hesaplamaya,şirket finansallarını takip etmeye ve şirketlerin iş modellerini anlamaya çalışıyordum.Açıklanan bilanço dipnotlarını basıp onları okuyan bir kaç fon yöneticisi hatta analistten biriydim herhalde diyebilirim.O günlerde yaptığım kağıt katliamının vicdan azabıyla hala her fırsatta ağaç dikerim.

2001-2002 krizi sonrası IMF programı ,yeni hükümet filan derken krizde yerle bir olmuş olan hisse borsası çok güçlü yabancı girişleri almaya başladı.Bu yükseliş döneminde kriz hafızası hala canlı olan hisse fon yöneticileri piyasa zamanlaması yapmaya çalışırken yükselişleri ıskalamaya başladılar.

Ben ise al ve tut yatırımcısı olarak hiç hareket etmediğim için ne düşüşleri ıskalıyordum ne de piyasa rallilerini.Bu dönemde yönettiğim hisse portföyleri çok iyi getiriler elde ettiler.Bu yeni yatırımcıları getirdi ve 2003 yılında da  Strateji A Tipi Değişken Fonun yönetimini.

Bu sırada da biraz daha olgunlaşmıştım.Fonun kurucusu olan aracı kurum yönetimiyle oturduk hem şartları hem de bundan sonraki stratejimizi konuştuk.Fonun stratejisini tamamen temel değer analiziyle hissede uzun vadeli pozisyon almak; yüzde 75 BIST100 +Yüzde 25 repo getirisi olarak tanımladığımız başarı kıstasını al-sat ile değil hisse seçimiyle geçmeyi hedeflemek olarak tanımladık.Zaten yüksek bir fon yönetim ücreti vardı.O zaman sektörde fonların yönetim ücreti yıllık yüzde 5.5! idi.Bu yüzden fonun bir de işlem hacmi baskısı yaşamaması gerekirdi.Fonun kurucusu bir aracı kurum olmasına rağmen yönetim  önemli bir vizyon koyarak bunu kabul etti.Kısa vadeli kazançları bir kenara bırakarak uzun vadeye odaklandık.Hedefimiz iyi bir performans ortaya koyarak yatırımcı sayımızı arttırmak ve fon yönetiminde büyümekti.Gelişmiş piyasalara sahip olan ülkelerde işler böyle olmuştu.Bizde de er ya da geç böyle olacaktı.

Sonrasında Strateji A Tipi Değişen Fonun performansı kendiliğinden geldi.Hem başarı kıstasını hem de diğer hisse fonlarının performansını açık bir arayla geçti.Yıllar geçtikçe hem başarı kıstası olan hisse endeksiyle hem de en iyi ikinci hisse fonu arasındaki fark açılmaya devam etti.

31 Aralık 2002’den aktif fon yönetimini bıraktığım 31 Aralık 2014’e kadar hisse senedi fonlarının getirisi aşağıdaki gibi oluşmuştu.


Bu tablo aslında çok basit bir yatırım anlayışıyla oluştu.Hakettiği değerinin altında olan şirketlere yatırım yap ve hakettiği sürece tut. Fonda beş yılın üzerinde tuttuğum çok hisse olmuştur.Getirideki farkı da zaten bu şirketler yarattılar.Daha önceki blog yazılarımda açıkladığım gibi hisse senedi yatırımında aldığınız hisseden değil satmadığınız hisseden çok kazanırsınız. Bileşik faizin sihiridir bu.

Değer analizine dayalı al-ve-tut yatırım stratejisiyle o zamanlar para kazanmak daha kolaydı.Yabancı yatırımcılar tecrübeli ve bilinçli yatırımcılardı.Yabancı aracı kurumların çok güçlü araştırma departmanları vardı.Yabancı fon yöneticileri de bizim gibi bir çok gelişmekte olan piyasada tecrübesi olan ve daha büyük resmi görebilen tecrübeli fon yöneticileriydi.Türk şirketlerini analiz ediyor ve aracı kurumlar vasıtasıyla onları Londra'ya davet edip road-showlarda bilgi ve beklentilerini güncelliyorlardı.Ama neyseki onlar da ulusal 30 endeksi hisselerinin dışına genelde çıkmazlardı ve yerel olmadıkları için bir şirketi hissedemezlerdi.Şirketi hissetmek önemlidir.

Yerel hisse fonları ise dediğim gibi zaten piyasa zamanlaması yapmaya çalışırlardı.Bir takım büyük oyuncuların bazıları iyi bir hisse seçicisi ve yatırımcısı idi.Ama genelde onlar da iyi bir değer yatırımcının çakışmayacağı tahtalardaydılar.

Bu yüzden bu dönemde iyi bir değer yatırımcısı için baş döndürücü bir açık büfe menüsü vardı. Şirketlerin yatırımcı ilişkileri bölümleri kurulmamıştı.Finansallar ve faaliyet bilgilerini takip etmek özel çaba isterdi. Ama bunu yapabilenler de bu büfenin keyfini çıkardılar.