Hisse yatırımını “al-sat” stratejisiyle değil uzun vadeli “yatırımcı” olarak yapan ikinci anlayışa gelelim.Piyasa zamanlaması açısından pasif ancak hisse seçimi açısından aktif olmayı gerektiren bu yöntem hisse bazında aktif bir araştırma ve değerleme faaliyetiyle endeksin üzerine ek katma değer yaratılabileceği varsayımına dayanır.Ben de yönettiğim portföylerde kısa vadeli endeks hareketlerine ve piyasalardaki kısa vadeli gürültüye gözümü kapatıp sadece şirketlerin 5-10 yıllık gelişme ve değerlenme potansiyeline odaklandım.
Bu tarz hisse yatırımcıları rallileri kaçırmaz ve
bütün krizlere de yakalanırlar :) Ancak
yıllar içinde bunu o kadar çok tecrübe ettim ki eğer yatırım yapılan şirket iyi
şirketse eninde sonunda lastik top gibi krizlerde düştüğü yerden geri gelir.Piyasa
değeri hak ettiğinin çok üzerinde bir hisseyse de yumurta gibi düştüğü yerde
kalır. Kısa vadede hisse senedi fiyatları oynak olabilir ama uzun vadede
kesinlikle şirketin faaliyet performansının çekim gücü doğrultusunda hareket
eder. Değer yatırımının kurucusu ve çok uzun yıllar hisse portföyü yönetmiş
olan Graham’ın da sözleriyle:”Tecrübeyle sabittir ki piyasa eninde sonunda
değeri yakalamaktadır”.
Eğer bu bakış açısıyla hareket eder ve doğru şirkete yatırım için gerekli çalışmalar yapılırsa düşükten al yüksekten sat mottosu aslında gerçek anlamıyla değer yatırımcılığıyla hayata geçmiş olur.Burada önemli olan yatırım yapılmış olunan şirketin potansiyeli ve ona ödenen fiyat.Fiyat ve değer arasında fark olması 2000 endekste pahalı bir hisse alabilirsiniz anlamına gelirken 4000 endekste ucuz bir hisse de alabilirsiniz anlamına gelir.
Bazen
fiyat ve değerin arasındaki farkın kapanması için bir katalizör ya da bir
hikaye gerekir.Ama çoğu zaman beklentilerden çok daha iyi gelen kazançlarla
şirket piyasaya kendini kabul ettirir.Ya da piyasa değeri düşük değerli
şirketler bir satın alma ve birleşmeye tabi olur ve değerin ortaya çıkması için yine ortaya bir
katalizör çıkmış olur.Ama eninde sonunda bu fark kapanır.Uzun vadede hepimiz
ölüyüz der Keynes.Ama emin olun bu o kadar da uzun vade olmaz. Piyasaların kısa
vadede olmasa da orta- uzun vadede etkin olduğuna emin olabilirsiniz.Fiyat
eninde sonunda değere gelir.Eğer gelmiyorsa hesaplanan “değer”i bir kontrol
etmekte yarar var.
Yatırım yapılan hissenin fiyat hareketlerini izlemek yerine şirketin faaliyetlerini izlemek bu tarz yatırımcının düşünce yapısının nasıl olması gerektiğini ayırt etmek açısından önemli.Piyasada sürekli bir gürültü var.Bu gürültüye kulağı tıkayıp yatırım yapılacak hisseye odaklanmak al ve tut değer yatırımcısının hareket tarzıdır.Diyelim ki Fed Başkanı Jerome Powell dostunuz ve size FED’in önümüzdeki sene uygulayacağı faiz politikasının tüyosunu verdi.Bu tarz değer yatırımcısı için değişen birşey olmaz.
Bir odaya makro ekonomiyi tartışan 10 tane ekonomist koysanız,
büyük ihtimalle oradan en az 11 tane farklı görüş çıkar. Piyasa tahmini yapan
uzmanların sözlerini düşünelim:
Yakın zamandaki belirsizlikler...
Fed’in faiz kararına ilişkin belirsizlikler...
Seçime ilişkin belirsizlikler...
Çin-ABD gerilimine ilişkin belirsizlikler ...
Rusya Ukrayna Savaşına ilişkin belirsizlikler...
Global belirsizlikler...
Önümüzdeki dönemdeki politik belirsizlikler vb...
Piyasalardaki belirsizlikler ve kaygıların bittiğini ben hiç
görmedim .İyi de ne zaman yatırım yapacağız?Bütün bu gürültü içinde de
şirketler ve ekonomi yoluna bir şekilde devam ediyor.Sonu gelmeyen siyasi,
jeopolitik ve finansal tartışmaları dinlemek yerine şirketlerin faaliyet
raporlarına odaklanmanın geri dönüşü uzun vadede yatırımcı için daha fazla olur.Buna
emin olabilirsiniz.Bu yüzden al-ve-tut değer yatırımcısı makro haber akışına ve
günlük fiyat hareketlerine odaklanmak yerine uzun vadeli yatırım perspektifine
uygun olarak şirketin kendisine odaklanır. Piyasada değer ve fiyat arasındaki
büyük ayrışma fırsatlarını bulmaya çalışır.
Klasik finansın “Etkin piyasalarda fiyat bütün bilgiyi yansıtır” teorisine siz
inanmayın.Yansıtmaz.Fiyat ve değer arasında keşfedilebilecek farklılıklar hep
oldu ve olacak.
Al-ve-tut değer yatırımcısı için önemli olan havada
dönüp duran haberler ve belirsizlikler yerine:
Şirket ne üretiyor?
Nasıl üretiyor?
Maliyet koşulları?
İşletme bünyesine aldığı kaynakların getirisi?
Hammadde tedarik koşulları?
Satışlarını artırabilir mi?
Ürün ya da hizmet fiyatını kolay arttırabilir
mi?
Marka değeri var mı?
Brüt,Esas,Net Kar marjı yüksek mi?
Sektör rekabet koşulları nedir?
Şirketin yönetim kalitesi?
Yönetenlerin geçmiş başarıları?
Sektör nereye gidiyor?
Sektörle ilgili yasal düzenlemeler ve riskler var mı?
Ortaklarına yaklaşımı nasıl?
Ana ortaklar kimler?
Faaliyet raporları,bilanço,gelir tablosu ve
nakit akım tablosu?
Grubun yapısı?
Vb. sorulardır.
Değer yatırımcısı bütün bu cevapların ışığında bu
şirkete piyasada ödenen fiyata değip değmeyeceğinin değerlendirmesini yapar. Yatırım
yapmaya değecek şirketi bulduktan sonra asıl kritik olan da bu hisseyi yeterli
uzunluktaki zamanda tutup tutmamak olur.Bu yüzden bir şirketi alırken onu bir
daha satmayacak stratejik bir ortak gibi almak doğru sonuç verir.Yanlış
aldığım hisselerden çok erken satmış olduğum hisselerden para kaybetmiş olduğumuzu
söyleyebilirim.Daha öncede söylemiştim hisse piyasasından alınan
hisseden ziyade satılmayan hisseden para kazanılır.Hisse senedine bu yüzden sabır göstermeyi bilen derviş
yatırımcıların yatırım aracı diyorum. Bu yüzden ekranlardan uzak durmak da
iyidir.Hisse yatırımı zaten biraz sıkıcı olmalı.Borsa ve aracı kurumlar
hareketi sevebilirler ama bileşik getiri hareketsizliği sever.