8 Ağustos 2015 Cumartesi

Kurumsal Yönetim Kalitesi; Yatırımcı İçin Bir Nottan Ötesi


Kurumsal yönetim kalitesini kısaca; bir şirketin yönetim kurulu, ortakları ve diğer menfaat sahipleri arasındaki ilişkiler dizini olarak tanımlayabiliriz. Hisse senedi yatırımı nasıl bireysel yatırımcıların çoğu tarafından bir şirkete ortak olmak yerine rulet masasındaki numaralardan birine basmak olarak görülüyorsa,  bir çok şirket ana ortağı da paydaşlarla olan bu ilişkisini kafasında  tam olarakoturtamadı. Şeffaflık ve bilgilendirmeyi de bir türlü sevemedi. Temettü dağıtmayı sevmeyen şirket yönetimlerine sorduğumuz soruyu bu yüzden onlara da sorabiliriz: O zaman neden halka açıldınız?

Kurumsal yönetim kalitesi ve hisselerin performansı arasında güçlü bir ilişki olduğunu akademik çalışmalar ortaya koyuyor. Özellikle Batı ülkelerinde, kurumsal yönetim kalitesi göstergeleri ile  karlılık, fiyat performansı ve daha az oynaklık arasında güçlü ilişki bulan akademik çalışmalar oldukça fazla. Kamuya açıklamaların güvenirliliği, zamanlaması, karar vermede yardımcı olması ve anlaşılabilirliği ne kadar yetersiz olursa, sermaye tedarikçilerinin getirileri de o kadar belirsiz oluyor ve şirket hakkında bir takım kötü haberler olduğuna dair işaretler de o kadar güçleniyor. Bu da sermaye maliyetini arttırıcı  ve şirket hisselerine olan rağbeti azaltıcı bir etki yapıyor. Ben de bir hisse fonu yöneticisi olarak profesyonel hayatımda bu gerçeği tecrübe ettiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

 Neyse ki Türk sermaye piyasası ,yasaları ve kurumları ile bu konuda önemli aşamalar kaydetti. Halka açılma seferberliğinde olduğu gibi hızlı yol alabilmek adına acele ve telaş yüzünden geriye düştüğümüz zamanlar olsa da kamuyu aydınlatma, mali tablo açıklama ve kurumsal yönetim standartları açısından geldiğimiz seviye yine de başarılı sayılır. Yine son dönemde denetim firması rotasyonu, bağımsız üyeler, denetimden sorumlu komite, danışmanlık ve bağımsız denetimin ayrılması ve kurumsal uyum raporu zorunluluğu gibi bir çok yeni düzenleme hayata geçirildi. Ama bu değişim o kadar hızlı oldu ki çoğuşirket yönetimi bu değişimleri içselleştiremedi ve  değişim şekilsel kaldı. Yani Kızılderililerin dediği gibi: “O kadar hızlı yol aldık ki, ruhlarımız geride kaldı”.

Bir fon yöneticisi yatırım yapabileceği şirketler listesi oluştururken BIST’te işlem gören 376 hissenin belki 176’sını likidite kaygılarından dolayı araştırma listesinin dışında bırakmak zorunda kalır. Küçük piyasa değerli hisseler, bir kural olmamakla birlikte, kurumsal yönetim açısından fon yöneticisine daha çok sorun çıkarma potansiyeli taşıyan hisselerdir aynı zamanda. Ama iyi bir hisse fonu yöneticisi  geriye kalanlar için de bir kurumsal yönetim kalitesi filtresi oluşturur. Bu filtre tamamen geçmiş deneyimlerden dokunur. Likidite filtresinden geriye kalan 200 şirketten ne yazık ki en az 60-70 tanesi  de bu filtreye takılır. Hatta benim deneyimlerime göre bu filtreden geçemeyen marka değeri olan anlı şanlı şirketler bile var. Bunlar şimdiye kadarki pratikleriyle kırmızı çizgileri ihlal etmiş olanlardırve yatırımcılar bunları bilir. Bir kez bu yatırımcı güveni kaybedildiğinde yeniden tahsis edilmesi de zordur. Bu hisseler iskonto ile işlem görürler. Eğer piyasada al-satçı değil de uzun vadeli bir yatırımcıysanız hisseleri öncelikle bu filtreden geçirir sonra diğer temel analizlere geçersiniz.

Bir şirketin değerini  faaliyette bulunduğu sektör, büyüme hızı, özkaynak büyüklüğü, operasyonel marjları, temettü politikası, marka değeri vs. belirler. Ancakyönetim hakkına sahip ana hissedar yaratılan değeri  azınlık hissedarlarıyla eşit bir şekilde paylaşma etiğine sahip değilse temel analizlerin hepsi ikincil önemdedir. Ortaklarına karşı etik olmayan bir yönetimin hissesini satın almak delik kovayla su taşımaya benzer; kovayı eve getirdiğinizde içinde su kalmamıştır. BIST pratiği ne yazık ki bunun acı örnekleri ile dolu. Bu yüzden şirketin kararlarında söz sahibi değilseniz kurumsal yönetim kalitesi kesinlikle şekilsel değil hayati önemdedir.

Kurumsal yönetim açısından işin bir de şöyle bir boyutu var: İş modelinde değer yaratmaya odaklanmak yerine küçük ortağın haklarına göz dikmiş bir ana sermayedarın kendi şirketini de bir yere getirdiğini görmedim şimdiye kadar. İstediği kadar yetenekli olsun, ortaklarına karşı küçük hesap yapan yönetim kendi işinde de küçük kalır. Yani; kurumsal yönetim kalitesi iyi olmayan bir şirketten yatırımcı her açıdan zararlı çıkar. Öte yandan bir yönetim, küçük ortağının haklarıyla uğraşmak yerine kendi işine odaklanmışsa o yönetim kendisi de dahil bütün paydaşlarına değer yaratır. Azınlık ortaklarına karşı örnek bir tutum sergileyen Koç Grubu şirketleri bunun güzel bir örneği.

Şirketin kar zarar tablosunda en yukarıda başlayan pozitif kazançlar en aşağıya inene kadar düzenli bir  şekilde yok oluyorsa bir yerlerde sorun var demektir. Çok fazla iştirak, bağlı ortaklık ve ilişkili taraf işlemleri yatırımcı açısından detaylı sorgulanmalıdır. Yatırımcı açısından en sade yapı en makul yapıdır. Borsa İstanbul’daki  halka açık şirket yapıları bu açıdan da biraz sorunlu gözüküyor. Halka açılırken yapıyı basit ve sade tutmak değeri ortaya çıkarmayı kolaylaştırır.

Bir diğer önemli husus da mali tablolar. Dünyada üç türlü yalan vardır derler: Yalanlar,kötü yalanlar ve istatistik. Bu üçlüye bir de muhasebe eklenebilir. Her ne kadar mali tablo hazırlama standartları yükseltilmiş olsa da eğer niyet bozuksa mali tabloların manipule edilmesi  çok da zor değil. Hasılatın uygun olmayan şekilde kaydı, varlıkların fazla gösterilmesi, giderleştirilmesi  gereken kalemlerin aktifleştirilmesi, giderlerin ve/veya borçların az gösterilmesi  gibi basit uygulamalarla kar ayarlaması, makyaj, tahrifat  ve hatta varlıkların zimmete geçirilmesi bile sağlanabilir. Bu yüzden bir ana ortağın bağımsız denetim şirketi seçiminin de yatırımcı açısından önemli bir gösterge olduğu söylenebilir. Mali tablolardaki denetçi görüşleri de mutlaka okunmalı. Ama Enron, Lucent, Xerox vb. örnekleri de gözönünde bulundurarak notları okuyup  tedbiri de elden bırakmamalı. Bir şirket satışlarında dönemsel düşüşler yaşayabilir ya da yönetimsel bir hata sonucu zarar da edebilir. Bu durum değerlendirilir, kalıcı olduğu düşünülürse, hisseler satılıp ortaklıktan çıkılır ya da bunun geçici olduğunun tespiti yapılır ve hissede kalınır. Ama eğer bir ana ortağın mali tablo manipülasyonlarından herhangi birine sadece bir defa bile giriştiği görülürse o hisseden uzak durmak gerekir. Çünkü ahlak da demokrasi gibidir, birazı olmaz; ana ortak ya ahlaklıdır ya da değildir.

Bir başka kırmızı çizgi ve BIST’de de çok karşılaştığımız bir sıkıntı olan ana ortakların hisse tahtasında aktif bir oyuncu olmasıdır. İçeriden bilgi edinenler doğru ya da yanlış haberlerle ya da yukarıdaki mali tablo manipülasyonlarını kullanarak  haksız bir yatırım ortamı yaratabilirler. Yatırımcının böyle bir ortamda kazanma şansı gözü bağlanmış boksörün diğerini yenmesi kadardır. Bu tarz bir hisse de fazla düşünülmeden yatırım listesinden çıkarılabilir. Bazen de içeriden bilgiye dayalı alım satım işlemi ana ortaktan doğrudan gelmez ama süreçlerin kötü yönetilmesinden dolayı bir sızıntı olur. Kamuya açıklanan önemli bir haber ya da mali tablo öncesi belirgin bir net alım veya satım oluyorsa o şirkette sızıntı vardır. Bu da o şirket için kötü bir sinyaldir.

Bir yatırımcı için şirket faaliyetlerinin öngörülebilir olması da kurumsal yönetim kalitesi açısından oldukça önemli bir konu. Bu açıdan yaygınlaşmaya başlayan şirket yönetimlerinin geleceğe dönük değerlemelerini kamuyla paylaşmalarını  önemli buluyorum. Bilgilerin belli standartlarda ve simetrik olarak paylaşılması kurumsal yönetimin gereğidir. Bu konuda bazen büyük şirketler de kötü sınav verebiliyor. Özellikle yerli ve yabancı yatırımcı nezdinde bilgi paylaşımı konusunda asimetri yaşandığı çok oluyor. Türkiye’de ekran karşısında bir bakmışsınız şirketin hissesi durduk yerde hareketlenmeye başlamış. Sonradan öğrenirsiniz ki yurtdışında bir yerdeki road-show’da az sayıdaki yatırımcıyla bazı bilgiler paylaşılmış. Yatırımcı ilişkileri bölümleri tecrübe kazanmış bu büyük şirketlerimizin artık belli bir olgunluğa gelerek kurumsal yönetim standartlarını oturtmuş ve hedeflerini belli tutarlılıkla, simetrik olarak açıklayan öngörülebilir şirketler olmalarını bekliyoruz.

Kurumsal yönetim düzeyinin yükselmesi için yapılan hukuki ve idari düzenlemeler çok önemli elbette. Ama esas olan ana ortakların bunları içselleştirebilmesi. Hisse yatırım kültürü sadece yatırımcı alışkanlıklarının değişmesiyle değil ana ortak alışkanlıklarının değişmesiyle de gelişecek. Taraflar paydaş bilinciyle ne kadar üstlerine düşeni yaparsa sermaye piyasası eko-sistemi de o kadar iyi çalışacak.

Apple gibi bir şirketin yaratılmasında sermaye piyasası çok önemli bir rol oynadı. Bir yandan gerekli sermayenin sağlanabilmesi neticesinde ABD ekonomisi için Apple gibi büyük bir değer yaratıldı; öte yandan, yaratılan değer ana ortaklarla birlikte yüksek gelirli bireyler, kurumlar, üniversite fonları, yatırım fonları ve emeklilik fonları vasıtasıyla tabana yayıldı. ABD’de etkin ve adil çalışan sermaye piyasası olmasaydı belki ortada ne Apple olacaktı ne de bu kadar büyük bir değer tabana yayılabilecekti.
Forbes Ağustos 2015