2 Şubat 2016 Salı

Etkin Olmayan Piyasalar Teorisi-1


Dünya piyasa tarihimiz aynı zamanda krizler tarihidir. 17.yüzyılda Hollanda’da lale çılgınlığı 18.yy’da İngiltere ve Fransa’da Güney Deniz ve Missisippi Şirketi Balonları hepimizin bildiği popüler krizlerden bir kaçı. Bununla birlikte o zamandan bugüne finansal piyasalar olgunlaştı, globalleşti ve finans bilimi de gelişti, öyle değil mi? Diğer bir deyişle, teorik olarak artık etkin piyasalarımızın olması gerekmez mi? Zaten hem ekonomi hem de finans bilimini bu varsayım üzerine kurmadık mı? Ne yazık ki buyrun size 2000’deki dot.com krizi ve 2008’deki mortgage krizi... Bu krizlerin panik ve çılgınlık açısından tarihteki örneklerinden çok aşağı kalır tarafları bulunmuyor.

Gelişmiş yazılımlar ve bilgisayarlar sayesinde artık modern portföy kuramına uygun çok sayıda menkul kıymetin standart sapmasını, beklenen getirisini ve bu menkul değerlerin aralarındaki kovaryansları hesaplayıp etkin portföyler oluşturabiliyoruz. Şirketlere ilişkin bilgiler ve makro ekonomik veriler daha hızlı ve simetrik geliyor. İşlem yapma maliyetleri çok ucuz ve hızlı. Gelin görün ki piyasaların volatilitesinde değişen bir şey yok.

Peki, etkin piyasa varsayımlarını yalanlayan piyasalardaki bu sapmalar ve anomaliler nereden kaynaklanıyor ve hangi mekanizmalarla etkili oluyor?

Bu irrasyoneliteye birinci olarak insan faktörünün, ikinci olarak da piyasaların kendi çalışma mekanizmasının neden olduğunu söyleyebiliriz. Bu etmenler piyasa oynaklığına etki ederken aynı zamanda birbirleriyle etkileşip dinamik ve karmaşık bir süreç de yaratmaktadırlar.

Bu yazıda, ilk etmen olan Davranışsal Finans Teorisine değinip piyasa mekanizmalarını bir sonraki yazıma bırakacağım. Yaygın psikolojik önyargıları ve zaafları işleyen 20. yüzyılın popüler finans disiplini Davranışsal Finans teorileri ve ortaya koyduğu “insan” boyutu bu yazımın konusu olacak.

Merton ve Scholes’un dünya tarihindeki teorik olarak en donanımlı yatırımcılar olduğu söylenir. İkisi de bunu Nobel Ekonomi ödülünü alarak zaten gösterdi ve bilgilerini Long Term Capital Management Fonu’nu kurarak hayata geçirdi. Ancak bu büyük fon 1998’de bütün dünya piyasalarını etkileyecek bir şekilde fiyaskoyla sonuçlandı. Sonrasında Scholes, Platinum Grove adında başka bir hedge fon için çalıştı ve 2008’deki kötü sonuçların ardından 2011’de de emekli olmak durumunda kaldı. Bir başka efsane ekonomist olan ve MIT’nin Finansal Mühendislik Laboratuvarı şefliğini yapan Andrew Low’un kurduğu Alpha Simplex yatırım şirketinin sonuçları da çok farklı olmadı.

Bu üstdüzey yatırımcıların bile neden başarısız olduğunun cevabını bence en iyi şekilde 1720’deki Güney Denizi Şirketi krizinde malvarlığını kaybeden ünlü fizikçi Isaac Newton dile getirmiş: “Yıldızların hareketini hesaplayabilirim; ama insanların çılgınlığını hesaplayamayacağımı anladım.”

Davranışssal Finans teorisyenleri tarafından yatırımcıların irrasyonal kararlarına ilişkin sayısız bulgu ortaya kondu. Bilginin yorumlanmasına karışan önyargılar ve zihinsel kısa yollar olduğu ve bu davranış ve önyargıların belirli bir düzenlilik arzedip hem eğitimli hem de eğitimli olmayan bireyleri etkilediği saptandı.

 

İnsan doğası gereği hem açgözlü hem de riskten sakınan bir hayvan. Yatırım kararlarını verirken yatırımcı korku ve hırsın manyetik bozmasına tabii oluyor.Bu o kadar yaygın bir sapmadır ki bunun üzerine kumar ve sigorta gibi iki tane dev iş modeli bile kurulmuştur. İnsanlar kumarhanede rulet masasında bahis oynarken 37 numaradan birinin her zaman kumarhane patronuna çalıştığını bilirler. Bol ışıklı ve sesli kumar makinelerinin karşısına geçen her oyuncu ortalama 100 verip karşılığında 90  alacağı bir seçeneği tercih etmiş olur. Bu rakam piyango ve at yarışlarında daha fazla aşağıya iner. Keza yine sigorta sektörü de müşterilerine 90 lira değerindeki bir finansal ihtimale karşı 100 lira verme üzerine kurulu bir iş modelidir. Tüm bu iş modellerinin dayanağı rasyonel olmayan insan doğasıdır.

Davranışsal finans çalışmaları, 100 dolar kaybedilirken alınan mutsuzluğun 100 dolar kazanılırken alınan mutluluktan daha etkili olduğunu ortaya koyuyor. Yine bu çalışmalar, yatırımcıların %80’e yakınının güvenli ve getirisi düşük yatırım araçlarını riskli ve getirisi yüksek yatırım araçlarına tercih ettiğini ortaya koyuyor. “Yatırım aracımdan zarar ediyorsam zararımı karşılayana kadar bekleyip daha sonra satarım” önermesini yanlış bulmayanların oranı yaklaşık %92. “Yatırım aracımın değeri maliyetinin üstüne geldiğinde hemen satarım” önermesini doğru bulanların oranı ise %86. Nakit ihtiyacı olduğunda kayıpta olan yerine kazançlı yatırımdan satacağını söyleyenlerin oranı ise neredeyse %90.

İşte bu düşünce tarzı zararda olan pozisyonu korumak ama kardaki pozisyonları hemen likide etmek biçimindeki en temel yatırımcı hatası olarak yansımaktadır. Yine bu içgüdülerin yol açtığı diğer bir sonuç da yatırımcıların aşırı alım satımıdır. Alım satımlarda en yaygın yapılan hata kaybeden kararlarda ısrar edilmesi, kazançların ise erken realize edilmesidir. Çok büyük piyasa oyuncuları dahil olmak üzere yatırımcılar finansal olasılıkları hesaplayan rasyonel bireyler olarak değil, gurur, pişmanlık, hırs, endişe ve korku duyguları altında hareket eden bireyler olarak yatırım kararları verirler.

Bir diğer yatırımcı zaafı ise kendine aşırı güvendir. Yapılan çalışmalarda insanların %80’i genel ortalamadan daha iyi sürücü olduklarını iddia etmektedirler. Bilgiyi elde etme ve analiz etme yeteneğinin diğerlerinden fazla olduğu düşüncesi ve açgözlük herkese açık olan bilgiler yerine tüyolara güvenmeye eğilimli olmaya neden olur. Tüyolara eğilimli olmanın başka bir nedeni de insanların iyimserlik zaafıdır. Hiçbir bilimsel yanı olmasa da insanların önemli bir bölümü fala inanırlar. İnsanlık varolduğundan beri falcılığın yerini koruyor olmasını fallarda çok büyük çoğunlukla iyi şeyler söylenir olmasına ve insanların da bunu duymaya ihtiyaçları olduğuna bağlayabiliriz. Kötü şeyler söyleyen falcıya kimse bir daha gitmek istemez.

Sürü eğilimi de yatırım kararlarında etkin olan bir başka zaaftır. Kitapevlerinde en çok satanlar listesinden kitap almaya benzer şekilde, yatırımcılar da kendilerini daha güvende hissettiği ve bilgiye ulaşım zor ve masraflı olduğu için piyasada ne yapılıyorsa aynısını yapmaya eğilimlidirler. Yatırımcıların yükselen hisse senetlerine yönelmeleri de bunun en tipik örneğidir. Piyasa iyiyken insanlar iyimserdir, piyasalar kötü giderken herkes kötümserleşir.Ana akım finans medyasının yaygınlığı ve bu platformlarda benzer piyasa uzmanlarının süregelen yorumları da bu süreci destekler. Aynı fal meselesinde olduğu gibi işler iyi giderken kimse kötümser yorumu duymak bile istemez. İşler kötüyken de endişeden iyi yorumlar duyulmaz. Böylece kapalı devre bir alan oluşur ve ortak akıl tuzaklarının önü açılmış olur.

Tarihselliği elden bırakıp güncel olan gelişmelere ve en son piyasa faaliyeti veya bilgiye daha fazla ağırlık vererek aşırı reaksiyon göstermek yine başka bir yatırımcı zaafıdır. Uzun süreli bir yükselişin ardından bunun sürekli olacağı düşüncesi veya bir krizden sonra zarar gören yatırımcıların uzun süre borsaya uğramamaları yine bu davranış tarzının sonuçlarıdır. Portföyünün durumuna günlük bakan yatırımcının daha fazla yanlış karar verdiği hem araştırmaların hem de gözlemlerimizin ortaya koyduğu bir sonuçtur.

Kişiye has davranış sapmaları yanında insanlar karar verirken çevrelerindeki olumlu veya olumsuz havadan da etkilenirler. Büyük piyasa oyuncuları, röpörtajlarında en kötü kararlarını genelde özel hayatlarında da işler kötüye giderken verdiklerini söylüyorlar. Negatif hayat görüşü olan ve kişisel sorunlar yaşayan insanların iş hayatında olduğu gibi yatırım kararlarında da rasyonel karar veremediklerini gözlemlemek şaşırtıcı değildir.
Sonuç olarak, insanların yatırım veya tasarruf kararlarında geleneksel modellerde belirtildiği gibi tek tip davranış düzlemi olmadığını, gerçek yaşamda finans profesyonellerinin bile finansal ve ekonomik olayları doğru değerlendiremeyebildiğini ve baskı altında yanlış kararlar alındığını söyleyebiliriz. Yatırım kararlarını, algılayan, düşünen, duyguları olan insanlar almaktalar. Yatırımcılar sanal portföylerde çok iyi getiriler elde ederken gerçek yatırımlarda insani zaaflar ortaya çıkar.Nimet Abla’dan yılbaşı bileti almak için aralarında başka şehirlerden İstanbul’a gelen insanlarların da olduğu uzun kuyruklardan bahsediyorsak eğer yine bu insanların oluşturduğu piyasanın rasyonel olmasından bahsetmek pek mümkün değil.
                                                                                                                                Forbes Şubat 2016