Dünya piyasa tarihimiz aynı
zamanda krizler tarihidir. 17.yüzyılda Hollanda’da lale çılgınlığı 18.yy’da
İngiltere ve Fransa’da Güney Deniz ve Missisippi Şirketi Balonları hepimizin
bildiği popüler krizlerden bir kaçı. Bununla birlikte o zamandan bugüne
finansal piyasalar olgunlaştı, globalleşti ve finans bilimi de gelişti, öyle
değil mi? Diğer bir deyişle, teorik olarak artık etkin piyasalarımızın olması
gerekmez mi? Zaten hem ekonomi hem de finans bilimini bu varsayım üzerine kurmadık
mı? Ne yazık ki buyrun size 2000’deki dot.com krizi ve 2008’deki mortgage
krizi... Bu krizlerin panik ve çılgınlık açısından tarihteki örneklerinden çok aşağı
kalır tarafları bulunmuyor.
Gelişmiş yazılımlar ve
bilgisayarlar sayesinde artık modern portföy kuramına uygun çok sayıda menkul
kıymetin standart sapmasını, beklenen getirisini ve bu menkul değerlerin
aralarındaki kovaryansları hesaplayıp etkin portföyler oluşturabiliyoruz. Şirketlere
ilişkin bilgiler ve makro ekonomik veriler daha hızlı ve simetrik geliyor. İşlem
yapma maliyetleri çok ucuz ve hızlı. Gelin görün ki piyasaların volatilitesinde
değişen bir şey yok.
Peki, etkin piyasa varsayımlarını
yalanlayan piyasalardaki bu sapmalar ve anomaliler nereden kaynaklanıyor ve
hangi mekanizmalarla etkili oluyor?
Bu irrasyoneliteye birinci olarak
insan faktörünün, ikinci olarak da piyasaların kendi çalışma mekanizmasının neden
olduğunu söyleyebiliriz. Bu etmenler piyasa oynaklığına etki ederken aynı
zamanda birbirleriyle etkileşip dinamik ve karmaşık bir süreç de
yaratmaktadırlar.
Bu yazıda, ilk etmen olan
Davranışsal Finans Teorisine değinip piyasa mekanizmalarını bir sonraki yazıma
bırakacağım. Yaygın psikolojik önyargıları ve zaafları işleyen 20. yüzyılın
popüler finans disiplini Davranışsal Finans teorileri ve ortaya koyduğu “insan”
boyutu bu yazımın konusu olacak.
Merton ve Scholes’un dünya tarihindeki
teorik olarak en donanımlı yatırımcılar olduğu söylenir. İkisi de bunu Nobel Ekonomi
ödülünü alarak zaten gösterdi ve bilgilerini Long Term Capital Management Fonu’nu
kurarak hayata geçirdi. Ancak bu büyük fon 1998’de bütün dünya piyasalarını
etkileyecek bir şekilde fiyaskoyla sonuçlandı. Sonrasında Scholes, Platinum
Grove adında başka bir hedge fon için çalıştı ve 2008’deki kötü sonuçların
ardından 2011’de de emekli olmak durumunda kaldı. Bir başka efsane ekonomist
olan ve MIT’nin Finansal Mühendislik Laboratuvarı şefliğini yapan Andrew Low’un
kurduğu Alpha Simplex yatırım şirketinin sonuçları da çok farklı olmadı.
Bu üstdüzey yatırımcıların bile
neden başarısız olduğunun cevabını bence en iyi şekilde 1720’deki Güney Denizi
Şirketi krizinde malvarlığını kaybeden ünlü fizikçi Isaac Newton dile getirmiş:
“Yıldızların hareketini hesaplayabilirim; ama insanların çılgınlığını hesaplayamayacağımı
anladım.”
Davranışssal Finans teorisyenleri tarafından yatırımcıların
irrasyonal kararlarına ilişkin sayısız bulgu ortaya kondu. Bilginin
yorumlanmasına karışan önyargılar ve zihinsel kısa yollar olduğu ve bu davranış
ve önyargıların belirli bir düzenlilik arzedip hem eğitimli hem de eğitimli
olmayan bireyleri etkilediği saptandı.
İnsan doğası gereği hem açgözlü
hem de riskten sakınan bir hayvan. Yatırım kararlarını verirken yatırımcı korku
ve hırsın manyetik bozmasına tabii oluyor.Bu o kadar yaygın bir sapmadır ki
bunun üzerine kumar ve sigorta gibi iki tane dev iş modeli bile kurulmuştur. İnsanlar
kumarhanede rulet masasında bahis oynarken 37 numaradan birinin her zaman kumarhane
patronuna çalıştığını bilirler. Bol ışıklı ve sesli kumar makinelerinin karşısına
geçen her oyuncu ortalama 100 verip karşılığında 90 alacağı bir seçeneği tercih etmiş olur. Bu
rakam piyango ve at yarışlarında daha fazla aşağıya iner. Keza yine sigorta
sektörü de müşterilerine 90 lira değerindeki bir finansal ihtimale karşı 100
lira verme üzerine kurulu bir iş modelidir. Tüm bu iş modellerinin dayanağı
rasyonel olmayan insan doğasıdır.
Davranışsal finans çalışmaları,
100 dolar kaybedilirken alınan mutsuzluğun 100 dolar kazanılırken alınan mutluluktan
daha etkili olduğunu ortaya koyuyor. Yine bu çalışmalar, yatırımcıların %80’e
yakınının güvenli ve getirisi düşük yatırım araçlarını riskli ve getirisi
yüksek yatırım araçlarına tercih ettiğini ortaya koyuyor. “Yatırım aracımdan
zarar ediyorsam zararımı karşılayana kadar bekleyip daha sonra satarım” önermesini
yanlış bulmayanların oranı yaklaşık %92. “Yatırım aracımın değeri maliyetinin
üstüne geldiğinde hemen satarım” önermesini doğru bulanların oranı ise %86. Nakit
ihtiyacı olduğunda kayıpta olan yerine kazançlı yatırımdan satacağını
söyleyenlerin oranı ise neredeyse %90.
İşte bu düşünce tarzı zararda
olan pozisyonu korumak ama kardaki pozisyonları hemen likide etmek biçimindeki en
temel yatırımcı hatası olarak yansımaktadır. Yine bu içgüdülerin yol açtığı
diğer bir sonuç da yatırımcıların aşırı alım satımıdır. Alım satımlarda en
yaygın yapılan hata kaybeden kararlarda ısrar edilmesi, kazançların ise erken
realize edilmesidir. Çok büyük piyasa oyuncuları dahil olmak üzere yatırımcılar
finansal olasılıkları hesaplayan rasyonel bireyler olarak değil, gurur, pişmanlık,
hırs, endişe ve korku duyguları altında hareket eden bireyler olarak yatırım
kararları verirler.
Bir diğer yatırımcı zaafı ise kendine
aşırı güvendir. Yapılan çalışmalarda insanların %80’i genel ortalamadan daha
iyi sürücü olduklarını iddia etmektedirler. Bilgiyi elde etme ve analiz etme
yeteneğinin diğerlerinden fazla olduğu düşüncesi ve açgözlük herkese açık olan
bilgiler yerine tüyolara güvenmeye eğilimli olmaya neden olur. Tüyolara eğilimli
olmanın başka bir nedeni de insanların iyimserlik zaafıdır. Hiçbir bilimsel
yanı olmasa da insanların önemli bir bölümü fala inanırlar. İnsanlık
varolduğundan beri falcılığın yerini koruyor olmasını fallarda çok büyük
çoğunlukla iyi şeyler söylenir olmasına ve insanların da bunu duymaya
ihtiyaçları olduğuna bağlayabiliriz. Kötü şeyler söyleyen falcıya kimse bir
daha gitmek istemez.
Sürü eğilimi de yatırım
kararlarında etkin olan bir başka zaaftır. Kitapevlerinde en çok satanlar
listesinden kitap almaya benzer şekilde, yatırımcılar da kendilerini daha
güvende hissettiği ve bilgiye ulaşım zor ve masraflı olduğu için piyasada ne
yapılıyorsa aynısını yapmaya eğilimlidirler. Yatırımcıların yükselen hisse
senetlerine yönelmeleri de bunun en tipik örneğidir. Piyasa iyiyken insanlar
iyimserdir, piyasalar kötü giderken herkes kötümserleşir.Ana akım finans
medyasının yaygınlığı ve bu platformlarda benzer piyasa uzmanlarının süregelen yorumları
da bu süreci destekler. Aynı fal meselesinde olduğu gibi işler iyi giderken
kimse kötümser yorumu duymak bile istemez. İşler kötüyken de endişeden iyi
yorumlar duyulmaz. Böylece kapalı devre bir alan oluşur ve ortak akıl
tuzaklarının önü açılmış olur.
Tarihselliği elden bırakıp güncel
olan gelişmelere ve en son piyasa faaliyeti veya bilgiye daha fazla ağırlık vererek
aşırı reaksiyon göstermek yine başka bir yatırımcı zaafıdır. Uzun süreli bir
yükselişin ardından bunun sürekli olacağı düşüncesi veya bir krizden sonra
zarar gören yatırımcıların uzun süre borsaya uğramamaları yine bu davranış
tarzının sonuçlarıdır. Portföyünün durumuna günlük bakan yatırımcının daha
fazla yanlış karar verdiği hem araştırmaların hem de gözlemlerimizin ortaya
koyduğu bir sonuçtur.
Kişiye has davranış sapmaları
yanında insanlar karar verirken çevrelerindeki olumlu veya olumsuz havadan da etkilenirler.
Büyük piyasa oyuncuları, röpörtajlarında en kötü kararlarını genelde özel hayatlarında
da işler kötüye giderken verdiklerini söylüyorlar. Negatif hayat görüşü olan ve
kişisel sorunlar yaşayan insanların iş hayatında olduğu gibi yatırım
kararlarında da rasyonel karar veremediklerini gözlemlemek şaşırtıcı değildir.
Sonuç olarak, insanların yatırım veya tasarruf
kararlarında geleneksel modellerde belirtildiği gibi tek tip davranış düzlemi
olmadığını, gerçek yaşamda finans profesyonellerinin bile finansal ve ekonomik
olayları doğru değerlendiremeyebildiğini ve baskı altında yanlış kararlar alındığını
söyleyebiliriz. Yatırım kararlarını, algılayan, düşünen, duyguları olan insanlar
almaktalar. Yatırımcılar sanal portföylerde çok iyi getiriler elde ederken
gerçek yatırımlarda insani zaaflar ortaya çıkar.Nimet Abla’dan yılbaşı bileti almak
için aralarında başka şehirlerden İstanbul’a gelen insanlarların da olduğu uzun
kuyruklardan bahsediyorsak eğer yine bu insanların oluşturduğu piyasanın rasyonel
olmasından bahsetmek pek mümkün değil.Forbes Şubat 2016