Yatırımımızı değer hisselerine mi
yapmalıyız, yoksa büyüme hisselerine mi? Bu soru başta Wall Street olmak üzere
hisse yatırım dünyasının başlıca kamplaşma konularından biridir. Hem bu tarz
kamplaşmaları seviyoruz hem de Wall Street bu tarz kategorileştirmeleri satış
pazarlama kaygılarıyla ivmelendiriyor.
Hisse senetleri değer ve büyüme
diye nasıl sınıflandırılıyor?
Değer ve Büyüme hisse senetleri
literatürde “Fiyat/Kazanç oranı (F/K)”, “Piyasa Değeri/Defter Değeri oranı
(PD/DD)”, “Fiyat/İndirgenmiş Nakit Akımı oranı (F/İNA)”, “Fiyat/Satışlar oranı
(F/S)”, “hisse başına kârlardaki büyüme” ve “satışlardaki büyüme oranı” gibi
farklı ölçütler ile tanımlanmaktalar. Değer hisse senetleri düşük F/K, PD/DD,
F/İNA, F/S rasyoları ile düşük büyüme oranlarıyla karakterize edilirlerken yüksek
rasyo değerlerine ve büyüme oranlarına sahip firmalara ait hisseler büyüme
hisse senetleri olarak nitelendirilmekteler.
Akademisyenler
tarafından uzun yıllar değer stratejilerinin büyüme stratejilerinden üstün
performans sergilediğini gösteren çalışmalar ortaya konmuş olmasına karşın,
1990’ların ikinci yarısında internet balonunun ortaya çıkmasıyla birlikte
büyüme yatırımcıları üstünlüğü ele geçirdiler. 2000’li yılların başında ise piyasalarda
ardı ardına yaşanan düşüşlerle birlikte değer yatırımcıları tekrardan rüştünü
ispat etti ama Google, Amazon ve Apple örneklerinde olduğu gibi büyüme yatırımcıları da günümüze kadar
havasını çok kaybetmedi.
Bu iki kamp
arasındaki rekabette skor tabelası çok net değil anlıyacağınız ama şunu
söylemek mümkün: Düşük değerleme oranlarına sahip şirketlerin piyasa
doğrusundan daha iyi performans gösterdiği akademik olarak genelde kabul görmüş
durumda. Etkin piyasa yaklaşımına göre bir anomali olarak nitelendirilen ve “değer
primi” olarak adlandırılan bu yüksek getiriler, gelişmiş ve gelişmekte olan çok
sayıda piyasada kendini göstermektedir.
O zaman bir değer yatırımcısı mı olmalıyız? Bu soruya
cevabım “Evet”.
Ancak şu unutulmamalı:Değer yatırımı Graham-Dodd’dan beri devam
eden ve günümüze değişerek ulaşmış olan bir yolculuk. İlk ortaya çıktığı
zamanlardan beri piyasa ve iş modelleri değişmiş, metodoloji de yeniliklerden
ve hatalardan dersler çıkararak evrilmiştir. Bu yatırım tarzının günümüzdeki
ikonik uygulayıcısı olan Warren Buffet da öğretinin ilk haline sadık değil
artık. Zaten öğretinin orijinal haline uygun bir şekilde yatırım yapılmaya
kalkılsa hisse sepetinin sadece hurdalardan oluşma ihtimali çok yüksek olurdu. Eğer
bugün sadece defter değerine veya tasfiye değerine göre çok iskontolu hisselere
odaklanılırsa alım radarına girenler büyük
oranda yürüyen ölüler olacaktır. Klasik bir değer yatırımcısının yüksek
büyüme evresindeyken yüksek değerleme rasyoları nedeniyle asla ilgisini
çekmeyecek Microsoft hissesi, iş modelinin tartışıldığı ve geleceğe dönük
büyüme beklentilerinin çok düştüğü bugünlerde alım sinyali verebilir. Öte
yandan klasik bir değer yatırımcısı en çok kazandıran dönemlerinde ne Apple, ne
Amazon ne de Google yatırımcısı olabilirdi.
Fidelity’nin efsane yöneticisi Peter Lynch hem büyümeyi
ihmal eden klasik değerleme oranlarının yetersizliğini yaşamamak hem de büyüme
hisseleri konusunda abartıya kaçmayı önlemek adına bir ara çözüm üretmiştir:
GARP (Growth at a Reasonable Price). Lynch, bu yatırım tarzıyla yüksek büyüme
oranlarına sahip hisse senetleri arasından daha ucuz olanları tespit etmiş ve
iyi sonuçlar almıştır. Klasik fiyat/kazanç oranının yerine büyümeyi de göz önünde
bulunduran ve büyüme beklentilerini içerecek şekilde güncellenen “fiyat-kazanç
oranı/büyüme oranı”nı (PEG ratio) literatüre sokmuştur.
Aslında bu tarz ara çözümlere hiç
gerek de yok. Değer yatırımcısı için başından beri işin özü: şirketin içsel
değerini hesaplamak ve piyasa bunu düşük hesaplıyorsa gürültüye kulakları
kapatıp uzun vadeli al-ve-tut yatırımcısı olmaktır. İçsel değerin
hesaplanmasında da defter değeri , tasfiye değeri vs gibi unsurlar vardır ama
bu değerin hesaplanması büyük oranda büyüme beklentilerinin dahil edildiği
gelecekteki nakit akışına bağlıdır.Bu yüzden bir değer yatırımcısını başarılı
kılan en önemli unsur iş modelinin geleceğe dönük büyüme oranını iyi tahmin
edebilmesidir. Büyüme, niteliğine ve oranına göre, bazen değerin büyük oranda
oluşturucusu olabilirken bazen de yokedicisi olabilir.
Standart
değerleme oranlarına dayalı bir değerleme modeli basit bir yazılımla herkesin
yapabileceği bir analiz yöntemidir. Başarıya imza atan unsur, büyüme oranındaki
tahminin kalitesinde yatmaktadır. Önerimizi Otokar’dan ve Apple’dan iki örnek
vererek detaylandıralım.
Otokar şirketi klasik bir değer
yatırımcısının son 4-5 yılda radarına girmeyecek bir şirketti; çünkü hisse
fiyatı çok uzun zaman 15-20 fiyat/kazanç çarpanının altına düşmedi. Bundan beş
sene önce standart değerleme rasyolarına göre pahalı işlem gören Otokar
hissesine yatırım yapanlar bugün, endeksi en azından beşe katlamış durumdalar.
Bilindiği üzere, yatırım
şirketlerindeki araştırma departmanları kazanç rakamı olarak son dört çeyrek dönemin
karını kullanırlar.Ya da eğer şirket, araştırma departmanının kapsamı
altındaysa en fazla yıl sonu kar tahminini içeren bir fiyat/kazanç oranı
kullanılır.Analistler de geleceğe yönelik beklentilerini oluştururken
kendilerini maceraya atmaz ve geçmiş trende bağlı kalırlar.Halbuki doğru büyüme tahminlerinin yapılabilmesi için
böyle bir yönteme sadık kalmaktansa şirket iş modelinin ve sektör
dinamiklerinin çok iyi bilinmesi ve şirket yöneticilerinden güncel projeksiyonların
alınması gerekir. Bazen şirket yönetimlerinin tahminleri bile gerçekleşmelerin
çok altında veya çok üstünde olabilir. İyi bir değer yatırımcısı büyük resmi şirketin
yöneticilerinden bile daha iyi görmeyi kendinden beklemelidir.
Örnek olarak neden Otokar’ı seçtik?
Şirket önce savunma sanayindeki beklenmeyen büyümeden yararlandı, sonra toplu
taşıma araçları segmentine yaptığı yatırımlarının meyvelerini topladı. Böylece
her sene gelir ve kar büyümesi piyasa beklentilerinin ve önceki senelerin üzerinde
oldu. Diğer taraftan, hissenin fiyat/kazanç oranı, hisse fiyatının yüksek değer
artışına rağmen artan karlarla çok fazla artmadı; çünkü pay ve payda aynı anda arttığı
için oran aynı seviyelerde kaldı. Sonuç olarak, sadece rasyoya odaklanan klasik
değer yatırımcıları beklentinin üzerindeki büyümeyi hesaba katmadıkları için yükselişten
de mahrum kaldılar.
Bugün Otokar’a bakarsak hisseye
yatırım kararı konusunda gene soru işaretleriyle karşılaşabiliriz: Savunma
Bakanlığı’nın ne kadar tank ihtiyacı var?Seri üretimden Otokar ne kadar pay
alacak?Altay tankı, Türkiye ile ilişkileri güçlü bir takım Ortadoğu ve Asya
ülkelerinin envanterine girebilecek mi? Şirket bu üretim sürecinin sonucunda
farklı zırhlı araçlar yapabilecek kapasiteye de geldi mi? Bu sorulara cevap
vermez ve şirketin büyüme oranını geçmiş büyüme trendlerinden tahmin etmeye
kalkarsak hisseyi yine pahalı bulup yatırım yapmayabiliriz. Değer
yatırımcısının becerisi, doğru yanıtlarla yaklaşıp büyümeye dayalı büyük resmi görebilmesinde
yatmaktadır.
Apple örneğinde ise tam tersi durum gözlemlenmektedir.
Apple, 2014 karını bir sene önceye göre yüzde 48 arttırdı. Karın bir sonraki sene
aynı kalacağını varsaysak bile 12.5 fiyat/kazanç oranıyla işlem görmekte. S&P’nin
17 çarpanlarda ve şirketin de net nakitte olduğunu düşünürsek klasik bir değer
yatırımcısı için Apple’ın bulunmaz nimet olması lazımdı. Ama kritik olan
sorular şunlar:
Gelirleri büyük oranda tek
üründen gelen Apple’ın karı bir, üç ve beş yıllık dönemde büyüyecek mi? Evetse ne kadar büyüyecek?
Değer ve büyüme ayrılmaz şekilde
birbirine bağlı unsurlar. Büyüme, değeri hesaplamanın en önemli bileşeni. Klasik
bir değer yatırımcısı Apple, Amazon, Google veya Microsoft’u büyüme
dönemlerinde hiçbir zaman radarında göremeyecekti. Klasik değer yatırımcısının
radarına bu şirketler ancak şimdi yani büyüme beklentileri ile birlikte hisselerin
fiyat/kazanç oranı düştüğü zaman gelmeye başladılar. Büyüme oranına bağlı
olarak, pahalı gözüken bir şirket çok ucuz olabilirken, çok ucuz gözüken bir
şirket daha da ucuzlayabilir.Bu yüzden büyüme mi değer mi sorusunun, yumurta mı
tavuktan yoksa tavuk mu yumurtadan sorusundan farklı olmadığını söylemek
mümkün. Büyüme olmadan değer de olmaz.
Forbes Kasım 2015
Forbes Kasım 2015