Peki;
Türkiye’de fon yöneticileri
pozitif alfa yatabiliyorlar mı?
Yani bizim tarlada da
becerikli fon yöneticileri ve iyi hisse
fonları yetişiyor mu?
Yaratılan alfa hisse seçimiyle
mi yoksa piyasa zamanlamasıyla mı elde ediliyor?
Ortalamada hisse fon yöneticileri
endeksten daha iyi mi yoksa daha kötü mü performans sergiliyorlar?
Geçmiş fon performansı
geleceği de açıklayabiliyor mu?
Bu sorulara cevap verecek
Türkiye’de de bolca akademik araştırma yapılsa hem yatırımcı hem de fon sektörü açısından faydalı sonuçlar
çıkardı elbette. @degeryatirim
Serkan Hoca’nın böyle bir çalışması var mesela.Ben de aktif olarak yönetici
olduğum 2010 yılında 2003-2009 arası yönetilen bütün fonların datasını kullanarak
akademik bir çalışma yapmıştım.
Bu çalışmada sadece tek bir fon
istatiksel olarak anlamlı alfa yaratıyor çıkmıştı (Ayıptır söylemesi yönettiğim
fon:) Piyasa zamanlaması yapabilen fon yoktu.Sektörde daha çok istikrarlı bir
şekilde değer öğüten yani aldığı riske göre düşük performans gösteren fonlar
vardı.
Söz konusu dönem için akademik çalışma
yapan herkesin bulabileceği bu sonuçlar aslında şaşırtıcı da değil.Çünkü hisse fonlar aşırı alım-satım
yapıyordu.Sektör büyük ölçüde banka kökenli portföy yönetim şirketleri tarafından
domine edildiği için iyi fon yönetmenin özel bir motivasyonu yoktu.Bu
şirketlerin yönettikleri fonlar her halukarda kendi banka şube kanallarıyla var
olan geniş yatırımcı tabanlarına satılabiliyordu. Tek
şubeli bağımsız bir aracı kurumla bin şubeli bir banka fon sektöründe böyle
eşit olmayan bir rekabet içindeydi. Büyük kurumların satış kanallarının gücü
konusundaki avantajı bu yüzden sektörün en büyük dezavantajıydı da. Bu
ekosistemde de iyi fon yöneticileri hantallaşmış büyük kurumlar içinden
yeşeremedi.
Bu dönemlerde benim de sıklıkla dile
getirdiğim ve hayata geçmesi için çabaladığım ortak fon alım-satım platformunun
gelmesiyle şimdi sektör daha rekabetçi oldu.TEFAS sayesinde pazarda bütün
ürünler artık aynı tezgahta sergilenebiliyor.Ve ürünlerin üzerinde
spesifikasyonlarına yönelik etiketleri var.Böylece TEFAS’ın da verdiği katkıyla
portföy yönetim sektörü olgunlaşarak her
şeyi biraz daha yerli yerine oturttu. Yatırımcı,
yatırım hesabının olduğu herhangi bir kurumdan istediği fonu “seçmece” olarak
alabilir. Böylece sistemde yavaş yavaş iyi kavunların ön plana çıkıp keleklerin
azalmaya başlayacağını düşünmek için ümitlenebiliriz.Bu yüzden son 10
yılı değerlendiren bir akademik çalışma yapılsa tahminimce Türkiyede’ki fon
sektörü açısından daha iyi sonuçlar çıkabilir.
Bireysel yatırımcının iyi fonu tespit
etmek için bütün bu karmaşık hesaplamalara ve akademik çalışmalara ihtiyacı yok
aslında.Bu değerlendirme oranlarını hesap eden ve bu oranlara göre
derecelendirme yapan fon derecelendirme şirketleri
var.Bunlar yatırımcılara iyi ya da kelek kavunları işaret edebiliyorlar. Ama bu
değerlendirmelerin en az 3 yıllık getiriler
üzerinden yapılmış olması önemli.
Yatırımcı bu fon
derecelendirme şirketleri verilerine ulaşamıyorsa yine sorun yok.TEFAS’a girip
elma ve armutları ayırt ederek farklı varlık sınıflarındaki fonların detaylı
bilgisini edinebilir ve uzun vadeli performansları karşılaştırılabilir.Ya da https://www.yatirimdirekt.com/ gibi
finans kurumlarının portallarından da fonların karşılaştırma kriterlerine göre
performansı izlenebilir.Geçmiş performans gelecek performans için garanti
değilse de kesinlikle bir fikir verdiğini söyleyebilirim.
Üç veya beş senelik
sürelerde riske göre getiri analizlerinde makul büyüklükteki bir fonda
kıstasına göre değer yaratmış fonları belirlemek bu platformlarda çok da zor
değil. Bu değerlendirmenin sağlıklı olabilmesi için fonun tesadüf veya
dönemselliği en aza indirgeyecek şekilde uzun dönemli data üretmiş olması ve bu
getiriyi manipüle edilemeyecek şekilde makul bir büyüklükte sağlamış olması
yeterli.
Bundan sonrasında ise
yatırımcının bilmesi gereken diğer husus fonun kendisini diğerlerinden ve
kıstasından nasıl ayrıştırmış olduğunun cevabıdır. Bunun için yatırımcı gidip
kurum ve fon yöneticisiyle bizzat tanışmalı. Başarının arkasında bir ekip
mi yoksa aşağıdan
yukarıya kurumsal bir iş akışları süreci mi yoksa sadece bir tane yetenekli fon
yöneticisi mi olduğunu anlamalı.Eğer tek adam yönetimi ise bu fon
yöneticisinin kurumda kalıcılığını takip
etmek gerekir.Eğer kuruma gidip görüştüğünüz fon yöneticisi sadece 2 yıldır
orada ve size fonun 10 yıllık getirilerini sunuyorsa bir sorun var
demektir.Yönetici yatırım yaklaşımını size basit cümlelerle anlatamıyorsa yine
bir sorun var demektir.Yöneticinin kendi parasının yönettiği fonda olup
olmaması da önemlidir.
Bu yapıyı anladıktan sonra
bu konularda bir değişiklik yaşanıp yaşanmadığını sürekli takip ederek tarihsel
olarak üretilen kıstasa göre iyi performanstan bir sapma varsa bunun dönemsel
mi yoksa yapısal mı olduğunun izlenmesi yeterli olacaktır.
Bu süreç gelişmiş piyasası
olan bütün ülkelerde böyle çalışır. Etkin diye bahsettiğimiz bu piyasalarda
bile “fon seçimi” diye bir gerçek olduğu için sektörde “fon sepeti” diye ayrı
bir ürün vardır. Bu ürünler yatırımcıya der ki; bu tespit ve izleme işi ciddi
bir iştir ve bunu ben senin adına yapabilirim.Ama dikkatli ve bilinçli bir
yatırımcı da bu bahsettiğim süreci hisse seçimine göre çok daha kolay bir
şekilde yapabilir.
Yatırım tavsiyesidir:
Hisseye doğrudan
yatırmak yerine
, karşılaştırma kriterinin üzerinde istikrarlı bir şekilde katma değer katmış ve bu incelenen performans data setini makul bir
büyüklük ve makul bir yatırımcı yaygınlığı ile yapmış bir kaç hisse fonuna
yatırım yapın.
Türkiye’de hisse varlık
sınıfında bir elin parmaklarını geçmese de iyi fonlar var.Türkiye’deki fon
yöneticilerinin neredeyse hepsi SPK’nın tanımladığı tavan yönetim komisyonunu
uygularlar.Yani hemen hemen bütün fonlar aynı fiyattadır. Bu yüzden iyi fonun
tespit edilmesi yatırımcıya Renault fiyatına satılan bu BMW ve Audi’leri alma
olanağı verir.