27 Şubat 2023 Pazartesi

Hisse Toleransı

Ne yazık ki yapısı gereği hisse senedi piyasaları aşırı oynaklığa maruz kalırlar.Kısa vadede piyasanın hareketleri öngörülemez. Bu yüzden hisse yatırımı yaparken kısa vadeli ihtiyaçlar ve yatırımcının bu oynaklığa olan risk toleransının göz önünde bulundurulması gerekir.

İstediğim kadar hisse senedi piyasaları konusunda iyimser olayım elindeki tasarrufuna  bir yıl sonra bile ihtiyacı olacak bir yatırımcıya hisse senedi al demedim ve demem.Hisse senedinde kısa vadede de kazanılabilir elbette.Ama hisse senedi genelde karşılığı en az 5 yıllık sürede alınabilen bir yatırım aracıdır.Bunu akıldan çıkarmamak lazım.

 

Piyasadaki oynaklık bir nevi türbülansa benzer.Eğer pilota ve uçuş teknolojisine güveniyorsanız ve karakter olarak soğukkanlıysanız uyumaya ya da şarabınızı yudumlamaya devam edersiniz.Ama bu rahatlıkta olmayanlar da bir an evvel paraşütle uçağı terk etmek arzusu duyar.Eğer böyle ise bu yatırımcıya hisse piyasası uygun değildir.Ya da belirli bir orana kadar uygundur ki bunu da yatırımcının kendisi belirleyebilir.Buna risk toleransı diyoruz.Anahtar kural gece rahat uyuyacak bir portföy dağılımında olunmasıdır.Eğer hisse senedinin ne olduğu konusunda bilinçliyseniz, uzun vadeli düşünebiliyorsanız ve hisse senetlerine portföyün sadece belirli bir kısmını ayırmışsanız gece rahat uyuma kapasitenizi ve böylece risk toleransını da artırabilirsiniz.  İnsan bilmediği şeyden korkar ve bilmediği şeyler başına geldiği zaman daha çok hata yapar.

Yatırımcının getiri beklentisi nedir? Anaparayı sadece korumaya mı çalışıyor?Yoksa anaparayı koruyup kısa vadede ihtiyaçları karşılayacak nakit akışı da mı hedefliyor? Uzun vadeli yüksek servet kazancı mı arıyor? Risk yapısı bu getiri beklentisiyle uyumlu mu? Portföyün bir kısmını kaybettiğini görmeye tahammülü var mı? Bir türbülansta hemen her şeyi satıp kurtulma dürtüsünü mü yaşıyor? Zorlama satışa neden olacak kısa vadeli nakit akışı gereksinimi var mı?

 

Bu soruların yanıtları yatırımcıdan yatırımcıya değişiklik gösterir.Yatırımcı öncelikle kendisine bu soruların cevaplarını vermeli.Ben elimden geldiğince bu cevapların daha iyi verilebilmesi için tecrübe ve bilgilerimi paylaşmaya çalışsam da optimal bir yatırım dağılımının hazır bir reçetesi ve genel geçer bir oranı yok. Profesyonel hayatımda yatırım sepetinin sadece yüzde 10’unu hisse senedine koyup geceleri uykusu kaçan yatırımcıya da, tasarruflarının yüzde 90’ını hisse senedine koyduğu halde kalan yüzde 10 ‘u için “acaba bir fırsat kaçırıyor muyum?” diye huzursuz olan yatırımcıya da rastladım. Bu yüzden nasıl bir varlık dağılımının cevabının önemli bir kısmı yatırımcının kendisinde.

 

Kişinin risk alabilme yapısına ve ihtiyaçlarına uygun şekilde farklı varlık sınıflarından oluşan bir yatırım sepetinin yapılması bu yüzden esas dedik.Ama bu sepette de hisse bence olmazsa olmaz bir yatırım aracı. İnsan doğası gereği riskten sakınan bir yapıya sahip olsa da risk almamak da aslında risk almak anlamına gelebilir.Son 15 yıldır bütün dünyada uygulanan düşük ve hatta negatif faiz politikası tasarruf sahiplerinden borçlulara net bir kaynak aktarımına dönüşmüş durumda.Risk almayıp sadece sabit getirili mevduat ve bonoya yatırım yapan muhafazakar yatırımcı bu servet transferinden kaçamaz.Ama reel bir varlık olarak ve uzun vadede yüksek getiri sağlayabilme özelliği ile hisse senetleri tasarrufların erozyona uğramasını engelleyebilir.

 

Sonraki yazılarda detaylı şekilde açıklamaya çalışacağım gibi uzun vade işin içine girdiğinde hisse senetlerinin riski aslında görünenden daha az.Bir de bu varlık sınıfında işler doğru yapılırsa risk getiri dengesi daha da yatırımcı lehine döner.

26 Şubat 2023 Pazar

Hisse Yatırımı Nedir?

Gelişmiş ülkelerde hisse senetleri  tasarruf sahiplerine uzun vadede çok iyi getiriler sunabilen;sermayenin tabana yayılmasını sağlayan ve ülke değer üretiminden küçük tasarruf sahibinin de pay almasını sağlayan çok önemli bir yatırım aracı.

 

Şirket sahipleri koydukları sermayeyi mevduat faizi kadar bir getiriyle değerlendirmeye razı olsa zaten şirketleri kurmaz paralarını da bankaya koyarak keyiflerine bakarlardı.İşletmelerin işletme bünyesine dahil ettikleri kaynaklardan risksiz getiriye göre bu yüzden daha çok getiri elde etmeleri beklenir.Bir de faaliyetlerin bir kısmını dış kaynakla da yaptıkları için öz sermaye getirileri böylece daha da artar.Bu yüzden sağlıklı faaliyeti olan şirketler doğal olarak uzun vadede banka faizlerinden daha çok getiri üretme kapasitesine sahip olurlar.

 

Özellikle tasarruf  yapabilme gücü olan iyi gelirli ve iyi eğitimli beyaz Türkler bir araya geldiklerinde masada önce memleketi kurtardıktan sonra bir iş kurup kendilerini kurumsal hayattan kurtarma hayaline düşerler.Bu işlerin çoğu da bir yerde cafe-lokanta açmak ya da ceviz yetiştirmek gibi çok orijinal! iş fikirleridir.Ama çoğunun aklına zaten var olan hisse piyasasında işlem gören çok önemli iş modellerinden pay almak gelmez.

 

Herhangi bir tasarruf sahibi:

 

Gidip Rahmi Koç’la ortaklık kurabilir mi?

 

Akrilik elyaf yapabilir mi?

1000 MW enerji santrali kurabilir mi?

Petrol rafine edebilir mi?

Banka kurabilir mi?

Araba üretebilir mi?

Buzdolabı üretebilir mi?

Avrupa’nın en büyük cam üreticisi olabilir mi?

Roket yapabilir mi?

İlaç geliştirebilir mi?

Aziz Torun’dan daha iyi bir şekilde arsa satın alıp proje geliştirebilir mi?

Borsa İstanbul’daki halka açık şirketler herhangi bir tasarruf sahibine bunların hepsini sağlar. Hem de şeffaf, güvenilir ve denetlenebilir şekilde.Size ne iş yapıyorsunuz diye sorduklarında bir hisse yatırımcısı olarak demir çelik işindeyim ya da enerji sektöründeyim deseniz havalı olmaz mı?

 

Borsa İstanbul Türk GSMH’nın önemli bir kısmını yaratan ve Türkiye ihracatının çoğunu yapan halka açık bu şirketlere ortaklık sağlar.Fiziki üretim yerleri, milyonlarca çalışanı ve iyi şekilde yetişmiş uzman yöneticileriyle bu şirketler  bir  hizmet ya da ürün satarlar. Hayat kadar gerçek ve elle tutulabilir şekilde somutlar.Sadece ekranda yanıp sönen ışıklar olarak gördüğümüz ve oynadık! larımız hayatımızın tam içindeki tanıdığımız,ürün ya da hizmet satın aldığımız somut şirketler aslında.

 

Halka açık şirketin azınlık hissedarı olmak  şirketin yönetimde söz sahibi olmamak anlamına gelebilir.Ama iyi sermaye getirisi sağlamayı becerebilen bir yönetimin şirketine yatırım yapıldığı takdirde bu aynı zamanda Ege’de sakin bir sahil kasabasında balık tutarken para kazanabilirsiniz anlamına da gelir.Kulağa hoş gelmiyor mu?


23 Şubat 2023 Perşembe

Hisse Yatırımcılığında Gidecek Daha Çok Yolumuz Var

 Türkiye’de finansal varlıkların dağılımını az çok Merkez Bankası istatistiklerinden bilsek de ne yazık ki fiziki altın ve gayrimenkul yatırımlarını takip etmek pek mümkün değil.Ama bunların hane halkı birikimlerinin önemli bir kısmını oluşturduğunu biliyoruz.Finansal varlıklar da ağırlıklı olarak TL ve Döviz mevduatında. Hisseye son dönemde bir ilgi oldu ama hala finansal varlıkların yaklaşık yüzde 12’si kadarı bir tercihten bahsediyoruz.

Yurtiçi Yerleşiklerin Finansal Varlık dağılımı

Ara-20

Oca-21

Şub-21

TL Mevduat

28.4%

23.6%

32.1%

Döviz Mevduatı

33.9%

39.7%

24.9%

Devlet İç Borçlanma Senetleri

21.9%

19.3%

21.3%

Eurobond

6.2%

8.8%

7.5%

Hisse Senedi

7.2%

6.8%

12.7%

Özel Sektör Borçlanma Aracı

1.8%

1.5%

1.2%

Diğer

0.6%

0.3%

0.3%

 

Son dönemde Türkiye’de sermaye piyasaları açısından olumlu olan gelişmelerden bir tanesi de Bireysel Emeklilik Sistemi.Bu konuda İyi bir sistem kuruldu ve tasarrufları artırmak adına da iyi bir teşvik  sağlandı.Yatırımcı sayımız ve bu sistemde tutulan tasarruflar da büyümeye devam ediyor.Bireysel Emeklilik tasarruflarının doğal olarak uzun vadeli bir perspektifle yapılması ve risk toleransının da yüksek olması beklenir.Ama gelin bu sistemdeki fonların dağılımına yine TSPB raporundan bir bakalım:



BES’teki tasarrufların burada da ağırlıklı olarak altın ve altına dayalı menkul kıymetlerde olduğunu görüyoruz.Diğer ağırlık sabit getirili olan tahvil ve bono fonlarında.Bunun da önemli bir kısmı döviz cinsinden borçlanma araçları olan eurobondlarda.TSPB analistlerinin hesaplamalarına göre BES birikimlerin sadece yüzde 16’sı kadar hisse fonlara dağıtılmış durumda. Bir iki sene önce bu oran yüzde 10’un altındaydı.

BES dışındaki diğer yatırım fonlarına baktığımız zaman da yine son dönemdeki hisse lehine yatırımcı tercihine rağmen burada da benzer sonuçları görüyoruz.

Bu tabloya yatırım amaçlı tutulan gayrimenkuller ve yastık altında döviz ve fiziki altın olarak tutulan tasarruflar da eklenirse Türk tasarruf sahibinin aşırı muhafazakar ve hisse yatırımına mesafeli tutumu ortaya çıkar sanırım.

2008-2009 finansal krizinin atlatılmasının ardından ve özellikle de son 4 senede girilmiş olan ortodoks olmayan para politikası patikasında Türkiye’de de faizler nominal ve reel olarak  düştü ve hatta derin negatif reel faizler söz konusu oldu.Ama bunun Türk yatırımcılarının geleneksel tasarruf  kalıplarını hisse senetleri lehine değiştirmek konusunda etkisi sınırlı oldu.Halbuki kısa vadedeki oynaklığına ve negatif haber akışlarına rağmen bu sürede hisse senedi piyasasının al-ve-tut yatırımcılarına faizlerin üzerinde getiriler sağlamış olduğunu daha önceki blog yazımda paylaşmıştım.

 

Aşağıda TSPB’nin sağladığı rakam ve grafikler bu konudaki güncel durumumuzu ortaya koyuyor.Son zamanlarda yeni hisse senedi yatırım hesabı açan 2 milyon yatırımcıya rağmen halka açık şirket değerlerimizin toplam değeri ve bunun ekonomideki oranı olarak da baktığımız zaman sermaye piyasalarımızın hala gelişmişlikten uzakta olduğunu görebiliyoruz. Aynı ligdeki ülkeler arasında kültür farklılıkları mevcut olsa da nihayetinde gelişmiş ekonomilerde tasarrufların önemli kısmı büyüyen şirketler için uzun vadeli fon sağlama işlevini yerine getiriyor ve sermaye tabana yayılmış durumda.

 


 



 

Bu rakamlar genelde gelişmekte olan ülkelerde hisse yatırım kültürünün eksikliğini gösteriyor. Ama Türk Ekonomisi dinamikliğine ve Batı normlarına yakınlığına rağmen gelişmekte olan ülkeler arasında bile bu konuda iyi bir yerde değil.

 

Uluslararası karşılaştırmalarda Türk hisse senedi piyasasının global ölçeklere çıktığı tek husus alttaki şekilde de görebileceğiniz gibi işlem hacmimiz.Hisse senetleri devir hızı oldukça yüksek. Toplam piyasa değerinin neredeyse 6 katı işlem hacmimizle neredeyse birinci sıradayız.Burada da ortalamayı düşüren neyse ki yabancı yatırımcılar var.Yoksa yerli yatırımcının ortalama elde tutma süresi sadece 18 gün . Yani hisseye yatırım yapmayı çok sevmiyoruz ama hissede işlem yapmaya bayılıyoruz. “Borsada oynamak” tabirinin dilimize boş yere  yerleşmediğini bu rakamlar da teyit ediyor.



 


Bugünlerde özellikle son iki senede yaşanan reel anlamdaki değer kayıplarından sonra bireysel yatırımcı hisse senedi piyasasına biraz da hızlı biçimde girdi.Sadece 2 senede 35 sene boyunca yakalayabildiğimiz yatırımcı sayısını 3 ‘e katladık.Bu elbette sermaye piyasaları açısından iyi bir şey ama keşke böyle bir patlama yerine zamana yayılan bilinçli bir gelişme yaşasaydık.Hazmedilmemiş ve zorunlu bir tercih olarak gelen bu aşırı talebin kötü sonuçlanmasını ve bu tabanın tekrardan kaybedilmesini de istemeyiz.Ama görünen o ki iş oraya doğru tekrardan gidebilir.Çünkü; tüyolar, dedikodular, duyumlar, hisse guruları, üstatlar, proflar, tavan kilitlemeler, mal boşaltmalar,  yavrulamalar arasında organize işler tarzı hisse yatırımcılığı olmaz...

5 Şubat 2023 Pazar

Önce Dilimizi Düzeltelim

 

Az gelişmiş ülkelerde hisse yatırımcılığının  daha bilinçsiz bir şekilde yaşanması doğal olarak söz konusu olabilir ama Türkiye’ye özgü ilave kültürel bir şeyler olduğu da kesin.Bunu da sosyologlara bırakmak sanırım en iyisi.Daha kripto paralar yeni çıkmış ve henüz düzenlemesi ve yasal statüsü oluşmamışken  80 milyonluk ülkede 5 milyon kripto yatırım hesabı olması nasıl açıklanır bunu açıkçası ben de merak ediyorum.

Ara sıra baba ocağı memleketim Konya Ereğli’ye giderim.Neredeyse dikili ağacı olmayan Kutören Köyü’nün kahvesinde oturan hemşerilerimin Ripple mı Etherum mu tartışmasını dinlemek hisse piyasasından bu tip şeylere  aşina olmama rağmen yine de beni şok etmişti.ODTÜ Ekonomi Bölümünden lisans düzeyinde; Boğaziçi Üniversitesinden yüksek lisans düzeyinde eğitimim ve piyasalardaki tecrübeme rağmen ben hala  kripto nedir?Bu teknolojinin bir yatırım aracı olarak gelecekte bir yeri olacak mı?Kripto paralar arasındaki teknoloji farkı nedir? Kripto paralarda değer nereden geliyor? gibi sorular aşamasında olmama rağmen taşradaki hemşerilerimin cevapları çoktan bulmuş ve beni geçmiş olmalarına aslında biraz da gizli hayranlıkla şahit oldum.Bu macera çoğu yatırımcı için olumsuz sonuçlanabilir ama bu dinamikliği takdir etmeden de geçemem.

Yanlış anlaşılmasın kripto paraları basit bir saadet zinciri dolandırıcılığı olarak görmüyorum elbette. Bitcoin çılgınlığı biraz da dot.com çılgınlığı günlerine benziyor.Sonu çoğu yatırımcı için iyi bitmeyecek olsa da aynı dot.com döneminde olduğu gibi bu çılgınlıkla birlikte bir değişimin geliyor olduğunu anlamak bizim gibi 1970’lerin Dünya Kupasını hatırlayanlar için bile mümkün.Benim sadece takıldığım bu kadar karmaşık bir yapıya sahip , hukuki statüsü ve işlem güvenliği bile henüz belli olmayan bu ürünleri ülkem insanının hisse senedi piyasasında olduğu gibi birden zengin olmak istediği bir yatırım aracına döndürmüş olması.Ne yazık ki Anadolu’nun bu fakir ocaklarından batının bu parlak çocuklarına servet transferi olmaya devam edecek.

Dünyanın bana gören en zor piyasası olan foreks  piyasasına da Türk yatırımcısı hızlı girmiş ve kısa sürede ocaklar sönmüştü.Foreks piyasası bilindiği gibi tuvalete zengin girilip fakir çıkılabilen bir piyasa.Emtia ve yabancı paralar gibi kısa vadede öngörülmesi çok zor piyasada bir de 1’e 100 kaldıraçlı işlem yapılırsa sonucun zaten başka türlü de olması beklenmez.Kamu otoriteleri bu mecrayı şimdi biraz daha kontrol altına alarak sokaktaki vatandaşın kolay erişimini sınırlasa da kazanma ve kaybetme istatistikleri hala ortalama yatırımcının ciddi şekilde aleyhinde.

Neden Türk yatırımcısı kaybedenler oyununu oynamaya bu kadar meraklı?

Sosyologlar nasıl derinlemesine sonuçlar çıkarırlar bilmem ama biz Türkler birden zengin olmayı ve bunu da çalışmadan yapmayı seviyoruz.Bu yüzden hayale kendimizi kolay kaptırıyoruz.Bu da zaten var olan yatırımcı zaaflarını ve davranışsal finansın ortaya çıkardığı anomalileri bizde daha da belirgin  kılıyor.

Bir de gereksiz bilgi paylaşayım.Veli Efendi Hipodromu diye bildiğimiz yer aslında Şeyhülislam Veli Efendi’nin bağışladığı çeşme ve mesire yeri.Adamcağız hayır olsun diye yıllar önce burayı İstanbul halkına bağışlamış.Biz yıllarca bu hayratın üzerinde kumar oynamış bir milletizJ

Yine de şunu söylemek gerek:Bu ülkede at yarışı en bilinçli şekilde yapılan işlerden biridir .Borsada şirketler üzerine araştırma raporları yayınlanmazken at yarışı bültenleri vardı.Hem de çeşit çeşit.Hepsine akşamdan çalışılırdı.Atların soyuna sopuna bakılır ve antrenman performansı izlenirdi.Yarış çimde mi kumda mı?Bu da önemli. Bayağı bir emek ve bilgi söz konusu yani.Hala da öyledir herhalde.

Ne yazık ki hisse senedi yatırımında at yarışı bahisçilerinin gösterdiği bu özen ve emeğin onda biri bile gösterilmez. Yatırımcı, şirketin ne iş yaptığını ve piyasa değerini bilmeden kayınbiraderin ya da bacanağın tavsiyesiyle alır hisseyi.Sorsan, ne şirketin piyasa değerini,ne kazancını ne de ne ürettiğini bilir.Halbuki bir bakkal dükkanı bile  devir alınacak olsa dükkanın kirasını, stokları, tahmini cirosunu ve karlılığı öğrenmeye çalışılır ve kabaca bir değer belirlenmeye çalışılır öyle değil mi? Pazarda maydanoz alırken bile pazarı önce bir dolaşır taze ve ucuz olanı bulmaya çalışırız.Ama Türkiye’de yatırımcılar berberin söylemesiyle ne iş yaptığı ve kaç lira piyasa değerinde olduğunu bilmeden bütün birikimlerini bir şirket hissesine koyabiliyorlar.

Yıllardır  “bilmem kimin şoförü demiş ki...”, “kağıda bilmem kim girmiş 10 katına götüreceklermiş...” ”kağıt yavrulayacakmış (ne demekse ve şirket faaliyetlerine ne faydası varsa???) uçacakmış, kaçacakmış vb. gibi hiç bitmeyen bir duyum, dedikodu ve tüyolarla yatırımlar yapılmaya devam edilir. Bu yüzden de yatırımcılar yıllardır manipülatörler için kolay av olmuştur. Bir de günümüzde işin içine sosyal medya girdi manipülatörlerin işi daha da kolaylaştı.SPK’nın denetiminden uzakta isimsiz sosyal medya hesapları, üstadlar, tüyocular, prolar, sayısız Telegram ve Whatsapp grupları manipülasyonun etkinliğini ve yatırımcının hata zemini de büyütüyor.

Hisse piyasaları girişimcilere gelişmek için fon kaynağı yaratırken tasarruf sahiplerine de işletmelerin yarattığı değerden pay almasını sağlayan değerli ve önemli bir yatırım aracı. Bir hisseyi bir aydan fazla taşıyanın uzun vadeli yatırımcı sayıldığı bir piyasada ise biz zaten başka bir şeyden bahsediyoruzdur.

Apple’ı bir düşünelim...Apple ,Türkiye’nin bir senede ürettiği bütün ve mal hizmetlerin toplamının 3 katı kadar piyasa değerine ulaşmış bir şirket.Apple gibi bir şirketin yaratılmasında ABD sermaye piyasası çok önemli bir rol oynadı.Henüz nakit akışına dönmemiş yaratıcı bir fikre ve ürünün geliştirilmesine gerekli sermayenin sağlanabilmesi neticesinde ABD ekonomisi için Apple gibi büyük bir değer ortaya çıktı.Aynı şekilde Microsoft.Bu sayede de yaratılan değerler ana ortaklarla birlikte yüksek gelirli bireyler, kurumlar, üniversite fonları, yatırım fonları ve emeklilik fonları vasıtasıyla tabana yayıldı. ABD’de etkin ve adil çalışan sermaye piyasası olmasaydı belki ortada ne Apple ne de Microsoft olacaktı.Ve bu kadar  büyük değerler de tabana yayılmayacaktı.

Dil İnsanın hapishanesidir.İnsan dil ile düşünürmüş. Borsada oynamak gibi terimlerle konuşan yatırımcılar bir süre sonra bu terimlerle düşünmeye başlıyorlar. Doğru düşünmek için belki de işe önce dili temizlemekle başlamalıyız.Ben bu yüzden bu işi her zaman hisse senedi yatırımcılığı olarak ifade ederim.Borsa da benim için hisse senedi piyasasıdır.Ve  hisse senedi piyasasında ekonomide somut olarak faaliyet gösteren şirketlerin pay senetleri alınıp satılır.Bu pay senetleri de yatırımcılara kar payı elde etme ve genel kurullara katılma gibi ortaklık haklarını sağlar. Hisse senedi almak bu şirketlere ortak olmak demektir. Burada da oynanmaz yatırımcı olunur. Bu yüzden ben borsacı değil hisse senedi yatırımcısıyım.

4 Şubat 2023 Cumartesi

Hisse Senedi Piyasasının Suçu Ne?

 

Hisse yatırımına büyük ilgi olduğunu neredeyse 4 milyona ulaşmış hisse yatırım hesabı sayısından anlıyoruz.Bunun da çok büyük kısmı son 2 senede açılmış (Neden böyle bir patlama olduğunu da aşağıdaki reel TL mevduat grafiğinden anlayacağız zaten). Yıllardır hisse senedi yatırımının önemini anlatmaya çalışan ve yatırımcı tabanının genişlemesini arzulayan biri olarak üzülerek görüyorum ki borsaya yeni gelen milyonlarca yeni yatırımcı da hisse yatırımlarını bilinçli bir şekilde yapmadıkları için kaybediyorlar ya da kaybedecekler.

Bütün dünyada hisse senetleri doğru bilinçle yapıldığı takdirde yatırımcılara kazandırdı ve kazandırmaya devam ediyor.Türkiye’de de hisse senedi piyasası yaşanan onca gürültüye rağmen uzun vadede hep kazandırdı.Aşağıda bunun rakamlarını vereceğim.Ama buna rağmen  bakıyorum hisse senedinden hep zarar ettim diyenler çoğunlukta.Eğer öyleyse yatırımcının kendini ben nerede hata yapıyorum diye sorgulamasında yarar var.

 

Aşağıda Borsa İstanbul getiri endeksi,Amerikan Doları ve altının son 20 senedeki enflasyondan arındırılmış yıllık ortalama getirileri var.Son 20 senede global faizlerin büyük oranda negatif olmasının da desteğiyle  altın, yatırımcısına yıllık olarak yüzde 8.4 kazandırmış.Yastık altında getirisiz olarak tutulan dolar ise Türkiyede’ki enflasyonu ancak yakalayabilmiş ve neredeyse hiç getiri üretmemiş.Eğer bankada vadeli mevduata yatırılmış ise bunun üzerine belki yıllık mevduat faizi eklenebilir.Stopaj oranı ve son dönemlerde döviz tevdiat hesabı faizlerin neredeyse sıfır olması da göz önüne alınırsa bu 20 yıllık sürede dolar yatırımcısının yıllık en fazla yüzde 2 getiri sağlamış olduğunu söylemek sanırım mümkün.Bu süre zarfında hiç itibarı olmayan ve güvensiz gözüyle bakılan Borsa İstanbul endeksi ise yatırımcıya enflasyondan arındırılmış  olarak yıllık yüzde 9.9 getiri sağlamış (20 Ocak itibariyle hesaplanmıştır).

 



Yirmi sene önce ortalama bir hisse senedine yatırım yapmış ya da endeks fonu veya borsa yatırım fonu almış bir yatırımcı dolar bazında bile iyi kazanmış.

 

Bir de en iyi getiri sağlamış hisselere bir göz atalım:

 

 

2003 başlangıcından itibaren yaklaşık son 20 yılda en iyi performans gösteren hisseler neredeyse yıllık dolar bazında yüzde 70-80 getiriler elde etmişler.Getiride en uçta yer alan iki şirketi  olağandışı diye sayıp buraya koymadım.Görüleceği gibi tanıdığımız bildiğimiz  şirketler yıllık olarak dolar bazında bu süre zarfında yüzde 30-40 getiriler elde etmişler. Son 20 yılın en iyi performans gösteren şirket hisselerinin hepsi gerçek ve hepsinin performansının temel bir hikayesi var.

Bu şirketleri örnek olarak verdim.Tabiki kimse yatırımcıdan bu şirketleri bulmuş olmasını beklemiyor  ama ortalama bir hisse diyebileceğimiz endeksin performansı da ortada.

 

Aşağıdaki tabloda da 2008’den itibaren bugüne beş yıllık elde tutma sürelerinin getirilerini görmek mümkün.Data 2003 başından itibaren başlıyor.İlk 5 yıllık elde tutma getirileri 2008 başından itibaren başlayarak bugüne getirilmiş.Bu süre zarfında herhangi bir günde herhangi bir seviyede Borsa İstanbul’dan endeks getirisi kadar getirisi olan ortalama bir hisse senedine yatırım yapmış bir yatırımcı 5 senelik süreler boyunca yatırdığı paradan zarar etmezken bazı beş senelik elde tutma dönemlerinde ise yüzde 400 üzerinde kazançlar elde etmiş.

 

Eğer sürekli tavsiye ettiğimiz gibi hisse yatırımları kademe kademe yapılsa zamanlama riski azalacağı için zararda olmayan elde tutma süreleri 3 yıl gibi daha kısa aralığa da çekilebilir.

 



Bu arada bu grafik bize ilginç bir şeyi daha kanıtlıyor.En yüksek getirilerin 5 yıllık elde tutma süresinin başlangıcına bakılırsa büyük bir düşüş dönemine denk geldiği görülür.2008 de sona eren elde tutma süresindeki getiri yüksekliğinin arkasında 2002 krizinin hisse borsasını olumsuz etkilemiş olması,2014’te sona eren 5 senelik elde tutma süresinin yüzde 300 getirilere ulaşmış olmasında 2008-2009 dünya finansal krizinin etkileri ve en son yükselişte de 2017’de başlayan ekonomi yönetiminin heterodoks ekonomi arayışları ve buna bağlı olarak döviz kurlarında başlayan krizin izlerini görmek mümkün.

 

Beş yıllık elde tutma sürelerinde en tepeden alıp krize yakalanan bir yatırımcı bile zarar etmemiş.Bu grafik aynı zamanda yeri geldikçe sürekli tekrar ettiğimiz gibi uzun vadeli bir hisse yatırımcısı için düşüşlerin hep fırsat olduğunu da ortaya koyuyor.

 

Bir de güvenli liman TL mevduatın son yıllardaki reel getirisine bakalım:

 


Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre TL brüt mevduat reel olarak 2001 krizi haricinde 2012 yılına kadar yatırımcıyı enflasyondan korumuş .Ancak tasarruf sahibinin birikimleri mevduatta 2012 yılından itibaren reel olarak erimeye başlamış.2019 yılında TL mevduatta geçici olarak reel getiri olmuş ama TL mevduatta duran yatırımcı birikimlerinin alım gücünü sadece 2021 yüzde 16 ve 2022 yılında yüzde 30 kaybetmiş(Hisse senedine patlayan ilgi de burada başlıyor zaten).

2008 finansal krizinden sonra girilen düşük faiz döneminde döviz mevduat oranları  da ABD ve AB enflasyonunun altında kaldı. Bu yüzden Türk yatırımcısının uzun süredir sığınağı olan döviz mevduatı da son yıllarda yabancı para birimi bazında tasarruf sahibini  reel olarak koruyamadı. Yastık altında ya da getirisiz bir şekilde bankada tutulan yabancı para cinsinden tasarruflar bu ülkelerdeki enflasyon kadar alım güçlerini yitirdiler.ABD’de geçen seneki 100 doların alım gücü geçen sene yaşanan enflasyondan dolayı bir senede neredeyse yüzde 8 erozyona uğradı. Euro bölgesinde ise bu rakam 10’lara yaklaştı.Enflasyon bundan sonra düşse bile tasarruflarını yastık altında döviz olarak tutan yatırımcılar sadece 2022 yılında dolar bazında yüzde 7, Euro bazında yüzde 9 kaybetmiş oldular. Yükselen enflasyona karşı büyük merkez bankalarının faiz arttırmaya başlamalarıyla belki yeni bir döneme giriyoruz ama görünen o ki tasarruf sahiplerinden borçlulara servet transferi sadece biraz daha yüksek nominal faiz oranlarıyla devam edecek. Başta kamu olmak üzere küresel ölçekte öyle bir borç sorunu var ki bunun yönetilmesinin başka da bir yol yok sanırım.

Buradan da anlıyoruz ki sabit getirili yatırım araçları istikrarlı getiri üretse de bazı dönemlerde alım gücünü korumayı da garantilemiyor. Bu erime Türk Lirası mevduatlarda vahim biçimde yaşanmış ama döviz de reel alım gücünü koruyamamış.

Bu rakamlar ortadayken hisse senedi piyasasının neden bu kadar itibarsızlaştırıldığını ve herkesin dert yandığını anlamak mümkün değil.Eğer yukarıdaki uzun vadeli getiri tablosuna rağmen yatırımcı zarar etmişse, bu yatırımcıya  hisse senedi yatırım tarzını gözden geçirmesini öneririm.Elimden geldiğince de fon yöneticiliğim döneminde karşılığını aldığım yatırım tarzını ve  yaşadığım tecrübeleri hisse yatırım kültürüne bir nebze faydası olur umuduyla blogda aktarmayı bugünlerde sürdüreceğim.

Not:Veriler için @Supheci_Kimse ve @burakihsanc  'e teşekkürler.