İnsanların
yatırım veya tasarruf kararlarında geleneksel modellerde belirtildiği gibi tek
tip davranış düzlemi olmadığını, hatta yatırım kararları alırken bir takım
insani zaaflar gösterdiğini daha önceki yazımda bahsetmiştim.
Piyasaların
etkin olmamasının bir nedeni de piyasaların kendi hareket dinamiğidir. Her ne
kadar bilgiye erişim ve işlem yapabilme olanakları teknolojinin gelişmesiyle
geçmişe göre büyük bir aşama kaydetse de yeni dönem yeni sorunlu dinamikleri de
beraberinde getirdi.
Bugün,
finansal piyasalarda oluşan günlük işlem hacmi mal ticaretinin yaklaşık 40
katına ulaştı. Türev sözleşmelerin ise yaklaşık 1.2 katrilyon Amerikan Doları
büyüklüğünde, yani dünyadaki bütün ekonomilerin toplamının on katından fazla olduğu
söylenmektedir. Söylenmektedir; çünkü bu işlemlerin büyük kısmı organize
olmayan piyasalarda yani tezgah üstü piyasalarda ikili anlaşmalarla yapıldığı için
kesin tutar bilinememektedir. Türev ürünlerden oluşturulan ikincil türev
piyasalar varlığını hesaba katarsak bu belirsizliğin çok daha büyük boyuta ulaştığını
görürüz.
Türev
piyasalar, artan büyüklüğünün yanısıra aşırı kaldıraçlı olması özelliğiyle de önemli
sorunlar yaratmaktadır. Bilindiği gibi bazı ürünlerde neredeyse teminatın yüz
katına kadar pozisyon alınabilir. Diğer taraftan piyasalarda beklenmedik bir hareket
teminatı hızla tüketip,aracı kurumları teminatı tamamlama çağrısı yapmak zorunda
bırakabilir ve teminatlar tamamlanamadığı takdirde aracı kurumlar tarafından
otomatik satışlar devreye sokulabilir.
Finansal
piyasaları bir deniz olarak alırsak, türev piyasalar bu denizi artık engin bir
okyanusa çevirdi. Üstüne üstlük kaldıraçlı yapısıyla atmosferin yapısını da
değiştirerek fırtınaların şiddetini arttırmış oldu.
Piyasalarımızın
bu yeni yapısı karşımıza yeni bir aktör çıkarmaktadır: Serbest yatırım fonları
veya “hedge funds”. Her ne kadar Türkçe’deki doğrudan karşılığı “korunma
fonları” olsa da büyüklük ve hareket tarzlarıyla bu fonlar piyasalar için yeni
bir hareketlilik kaynağı oldular. Bu fonların özelliği organize piyasalarda
işlem görmeyen tezgah üstü ve yapılandırılmış finansal ürünlere kaldıraçlı bir
şekilde yatırım yapabilmeleridir ve yaklaşık üç trilyon Amerikan Doları
büyüklüğe ulaştıkları söyleniyor.
Bu agresif fonların
başında genellikle piyasaların en yetenekli ve kendine aşırı güvenli fon
yöneticileri yer alır. Bu yöneticileri buraya çekenin sabit fon yönetim
ücretlerinin yanısıra tahsil edilen performans ücreti olduğunu söylemek mümkün.
Performans ücreti, fonun başarı kıstası olarak tanımlanmış bir oranın
üzerindeki getirinin belli bir kısmının (genellikle %20) fon yöneticisi tarafından
tahsil edilmesidir. Dünyada hedge fon yöneticilerini en lüks arabalara
bindiren, gözden düşmüş Hollywood starlarının malikhanelerini satın aldıran ve
çağdaş sanat eserlerine rekor seviyelerde alıcı olmalarını sağlayan işte bu performans
ücretidir. Ne yazık ki bu performans ücreti “hedge” fon yöneticilerini başka
bir şeye daha yönlendirir: Aşırı risk. “Hedge” fon yöneticilerinin, aldıkları
aşırı riskli posizyonlarla birkaç sene yüksek performans ücretleri tahsil etmelerinin
ardından ilk fırtınada fonlarını zoraki satışlarla tasfiye etmek zorunda kalmaları
tanıdık bir öyküdür.
Geçen ay
finans medyamız piyasamızda çılgın bir serbest yatırım fonu yöneticisinin
olduğunu keşfetti. Bazı günler Borsa İstanbul işlem hacminin önemli bir kısmını
yapmaya başlayan bu “hedge” fon yöneticisinin peşine düşüldü. Hintli bir matematik
profesörü olduğu ve algoritmik işlem yaptığı söylendi. Senaryoların doğruluğu
bilinmez; ama mutlak getiri peşinde koşan ve yüksek risk alan büyük ebattaki bu
tarz fonların varlığı hem yerel hem de global piyasalarda artık bilinen bir
gerçek.
Londra ve
New York, fon yöneticilerinin tercih ettikleri operasyon merkezidir. Bu
merkezlerde iş yaparsanız bir süre sonra fon sektörü için önemli bir ücretin
daha olduğunu farkedersiniz: Referans ücreti. Üniversiteler, vakıflar, aile
serveti ofisleri, yüksek gelirli bireyler, şirketler gibi tasarruf sahiplerinin
tasarruflarına yön veren yönetici, finansal danışman, yediemin, kayyım gibi
şahıslar danışmanlık yaptıkları kurumların veya bireylerin tasarruflarının bir
kısmının herhangi bir fona yatırılmasına aracılık ederek resmi veya gayrıresmi kanallardan
kazanç sağlarlar. Yatırım kararlarında rasyonel beklentlerin değil de “tamamen
duygusal” ilişkilerin egemen olduğunun bir başka göstergesi bu referans
ücretidir.
Bernard
Lawrence Madoff’un yaklaşık 100 milyar dolarlık sahtekarlığı, cemiyet hayatındaki özel becerisi
kadar sektörün “geri pas” olarak adlandırdığı bu “tamamen duygusal” ilişkileri
sebebiyle uzun süre ortaya çıkarılamamıştır.
Piyasaların
eski dinamiklerini bozan yeni faktörlerden bir diğeri de ülke servet fonları (Sovereign
Wealth Funds) oldu. Bütçe fazlası veren (ve özellikle emtia zengini) ülkelerin
servetlerini yöneten bu fonlar piyasalar için önemli bir büyüklük haline geldi.
Sadece Norveç Emeklilik Fonu, Abu Dhabi Yatırım Otoritesi, Çin Yatırım Şirketi,
Suudi Arabistan ve Katar Yatırım Otoritelerinin toplam büyüklüğü yaklaşık beş
trilyon ABD dolarına yaklaştı. Bunlar
doğrudan şirket alımlarında olduğu kadar finansal piyasalarda da uzun süredir etkin
olmaya başladılar.
Yakın
dönemde yaşadığımız emtia fiyatlarındaki düşüşün emtia ithalatçısı olan Türkiye’yi
dahi olumsuz etkilemesinin ardında bu yeni aktörlerin hareket tarzı yatmakta. Rusya,
Katar, Suudi Arabistan, Norveç, Libya gibi özellikle petrol ve doğal gaza
dayalı ekonomilerin ürün fiyatlarının düşmesiyle oluşan bütçe açıklarını bu
fonlardan finanse etmek istemesi, bu fonların finansal yatırım ürünlerini
likide etmelerine neden oldu. “Hedge” fonlar fil ise bu fonlara mamut demek sanırım
abartı olmayacaktır.
Büyüklük bu
ebatta olunca bu fonların hareketini takip etmek de kolay oluyor.Bu fonların piyasada
satış yaptığını gören büyük yatırımcılar açığa satmaya başladılar ve ters
pozisyonda kalan kaldıraçlı işlem yapanlar ise teminat tamamlama çağrısına
düştüler. Bu sebeple zorunlu satışlar başladı ve finansal ürünlerin
fiyatlarının çok daha fazla düşmesi küçük yatırımcıda paniğe, dolayısıyla daha
fazla satışa yol açtı. Özetle, bildiğimiz piyasa döngüsü yaşandı. Piyasa
hareketinin ardında temel bir ekonomik neden vardı ancak yeni piyasa
dinamikleri gereği bunun etkisi çok daha dramatik yaşandı.
Kanımca, yeni
dönemde bu döngülerin frekansı da derinliği de artmaya devam edecek; çünkü görüldüğü
gibi hem oyuncuların hem de ürünlerin yapısı çok değişti. Piyasa oyuncuları
artık daha büyük sularda ve daha şiddetli fırtınalara maruz kalarak seyahat
etmek durumunda kalıyorlar ve piyasa etkinliği varsayımları bir hayal olarak
bizden biraz daha uzaklaşıyor. Büyük merkez bankalarının negatif faiz
politikaları da ne yazık ki bu süreci daha da besliyor.
Küçük
yatırımcıyı şaşırtan ve piyasaların en azından kısa vadede etkin olmadığını gösteren
başka bir unsur da global risk iştahının ve buna bağlı portföy hareketlerinin
ana yönü ile kısa vadeli yerel haber akışı arasındaki uyumsuzluktur. Ana
sermayenin risk iştahı yüksek ise sokaktaki yatırımcının olumsuz fiyatlayacağı
birçok haber ve göstergenin piyasa hareketleri üzerindeki etkisi beklendiği
gibi olmayabiliyor. Reel ekonominin gerçekleri ve piyasa dinamikleri arasındaki
boşluklar bazen uzun ve derin de olabiliyor.
Nihayetinde
bilgiye erişim ve işlem yapma teknik olanakları gelişse de piyasanın etkin
biçimde yani reel ekonominin gerçekleriyle eşgüdümlü olarak hareket edebilme
dinamikleri gelişmiyor. Etkinliği bozan bir çok yeni etmen piyasanın bir
dinamiği olarak hayatımıza girmeye devam ediyor. Piyasa ekonominin
gerçeklerinden kopmuyor ama senkronizasyonda boşluklar yüksek kalmaya devam
ediyor.Piyasa bazen fiyatlamıyor bazen de aşırı fiyatlıyor.
Daha
önceki yazımımda belirttiğim yatırımcı zaaflarını da eklersek piyasaların etkin
olmadığını ve hareketlerin önceden öngörülemiyeceğini bir kez daha tekrar
etmekte fayda var.
Peki
dünyadaki portföy akışlarını yönlendirenlerden değilseniz yatırımcılar olarak bununla
nasıl başedeceksiniz?
Artan
fırtınalı havada ve finans piyasalarının girdiği bu yeni sularda kurumsal veya küçük
yatırımcılar gemisini güvenli ve istediği rotada tutmak için al-sat
stratejileri yerine varlık sınıflarında uzun vadeli beklentiye uygun doğru
dağılım ve varlıkların kendisinde de doğru seçim yapmalılar. Varlıkların
kendisini seçebilme uzmanlığı olmayan yatırımcılar bunu yapan kollektif yatırım
ürünlerini seçmeliler.
Eğer
yatırımcının bu dinamikleri yakından takip etme şansı varsa belki en fazla
önceden belirlediği varlık dağılımının küçük bir bölümünü kapsayan kısmıyla bu
boşluklardan yararlanmaya çalışabilir.Piyasalar aşağı veya yukarı yönlü ana hareketleri
çalışma doğaları gereği abarttığı için belki aşırı hareketleri portföyün bir kısmıyla
değerlendirebilir.Bunun için de sabırlı ve disiplinli olmak şart.Ekonominin
temellerine ve bütün haber akışına hakim olsanız bile piyasa sizin
dayanabileceğinizden daha uzun süre veya daha yüksek dalga boyunda irrasyonel
olabilir.
Forbes Türkiye Mayıs 2016