Türkiye’de finansal varlıkların dağılımını az çok Merkez Bankası istatistiklerinden bilsek de ne yazık ki fiziki altın ve gayrimenkul yatırımlarını takip etmek pek mümkün değil.Ama bunların hane halkı birikimlerinin önemli bir kısmını oluşturduğunu biliyoruz.Finansal varlıklar da ağırlıklı olarak TL ve Döviz mevduatında. Hisseye son dönemde bir ilgi oldu ama hala finansal varlıkların yaklaşık yüzde 12’si kadarı bir tercihten bahsediyoruz.
Yurtiçi Yerleşiklerin Finansal Varlık dağılımı |
Ara-20 |
Oca-21 |
Şub-21 |
TL Mevduat |
28.4% |
23.6% |
32.1% |
Döviz Mevduatı |
33.9% |
39.7% |
24.9% |
Devlet İç Borçlanma Senetleri |
21.9% |
19.3% |
21.3% |
Eurobond |
6.2% |
8.8% |
7.5% |
Hisse Senedi |
7.2% |
6.8% |
12.7% |
Özel Sektör Borçlanma Aracı |
1.8% |
1.5% |
1.2% |
Diğer |
0.6% |
0.3% |
0.3% |
Son dönemde Türkiye’de sermaye
piyasaları açısından olumlu olan gelişmelerden bir tanesi de Bireysel Emeklilik
Sistemi.Bu konuda İyi bir sistem kuruldu ve tasarrufları artırmak adına da iyi
bir teşvik sağlandı.Yatırımcı sayımız ve
bu sistemde tutulan tasarruflar da büyümeye devam ediyor.Bireysel Emeklilik
tasarruflarının doğal olarak uzun vadeli bir perspektifle yapılması ve risk toleransının da yüksek olması beklenir.Ama
gelin bu sistemdeki fonların dağılımına yine TSPB raporundan bir bakalım:
BES’teki tasarrufların burada da
ağırlıklı olarak altın ve altına dayalı menkul kıymetlerde olduğunu
görüyoruz.Diğer ağırlık sabit getirili olan tahvil ve bono fonlarında.Bunun da
önemli bir kısmı döviz cinsinden borçlanma araçları olan eurobondlarda.TSPB
analistlerinin hesaplamalarına göre BES birikimlerin sadece yüzde 16’sı kadar hisse
fonlara dağıtılmış durumda. Bir iki sene önce bu oran yüzde 10’un altındaydı.
BES dışındaki diğer yatırım
fonlarına baktığımız zaman da yine son dönemdeki hisse lehine yatırımcı
tercihine rağmen burada da benzer sonuçları görüyoruz.
Bu tabloya yatırım amaçlı tutulan
gayrimenkuller ve yastık altında döviz ve fiziki altın olarak tutulan
tasarruflar da eklenirse Türk tasarruf sahibinin aşırı muhafazakar ve hisse
yatırımına mesafeli tutumu ortaya çıkar sanırım.
2008-2009 finansal
krizinin atlatılmasının ardından ve özellikle de son 4 senede girilmiş olan
ortodoks olmayan para politikası patikasında Türkiye’de de faizler nominal ve
reel olarak düştü ve hatta derin negatif
reel faizler söz konusu oldu.Ama bunun Türk yatırımcılarının geleneksel
tasarruf kalıplarını hisse senetleri
lehine değiştirmek konusunda etkisi sınırlı oldu.Halbuki kısa vadedeki
oynaklığına ve negatif haber akışlarına rağmen bu sürede hisse senedi
piyasasının al-ve-tut yatırımcılarına faizlerin üzerinde getiriler sağlamış
olduğunu daha önceki blog yazımda paylaşmıştım.
Aşağıda TSPB’nin
sağladığı rakam ve grafikler bu konudaki güncel durumumuzu ortaya koyuyor.Son
zamanlarda yeni hisse senedi yatırım hesabı açan 2 milyon yatırımcıya rağmen
halka açık şirket değerlerimizin toplam değeri ve bunun ekonomideki oranı
olarak da baktığımız zaman sermaye piyasalarımızın hala gelişmişlikten uzakta
olduğunu görebiliyoruz. Aynı ligdeki ülkeler arasında kültür farklılıkları
mevcut olsa da nihayetinde gelişmiş ekonomilerde tasarrufların önemli kısmı
büyüyen şirketler için uzun vadeli fon sağlama işlevini yerine getiriyor ve
sermaye tabana yayılmış durumda.
Bu rakamlar genelde gelişmekte
olan ülkelerde hisse yatırım kültürünün eksikliğini gösteriyor. Ama Türk
Ekonomisi dinamikliğine ve Batı normlarına yakınlığına rağmen gelişmekte olan
ülkeler arasında bile bu konuda iyi bir yerde değil.
Uluslararası
karşılaştırmalarda Türk hisse senedi piyasasının global ölçeklere çıktığı tek
husus alttaki şekilde de görebileceğiniz gibi işlem hacmimiz.Hisse senetleri
devir hızı oldukça yüksek. Toplam piyasa değerinin neredeyse 6 katı işlem
hacmimizle neredeyse birinci sıradayız.Burada da ortalamayı düşüren neyse ki
yabancı yatırımcılar var.Yoksa yerli yatırımcının ortalama elde tutma süresi
sadece 18 gün . Yani hisseye yatırım yapmayı çok sevmiyoruz ama hissede işlem
yapmaya bayılıyoruz. “Borsada oynamak” tabirinin dilimize boş yere yerleşmediğini bu rakamlar da
teyit ediyor.
Bugünlerde özellikle
son iki senede yaşanan reel anlamdaki değer kayıplarından sonra bireysel
yatırımcı hisse senedi piyasasına biraz da hızlı biçimde girdi.Sadece 2 senede 35 sene boyunca yakalayabildiğimiz yatırımcı sayısını 3
‘e katladık.Bu elbette sermaye piyasaları açısından iyi bir şey ama keşke böyle
bir patlama yerine zamana yayılan bilinçli bir gelişme yaşasaydık.Hazmedilmemiş
ve zorunlu bir tercih olarak gelen bu aşırı talebin kötü sonuçlanmasını ve bu
tabanın tekrardan kaybedilmesini de istemeyiz.Ama görünen o ki iş oraya doğru
tekrardan gidebilir.Çünkü; tüyolar, dedikodular,
duyumlar, hisse guruları, üstatlar, proflar, tavan kilitlemeler, mal
boşaltmalar, yavrulamalar arasında organize işler tarzı hisse yatırımcılığı olmaz...