20 Haziran 2015 Cumartesi

Fon Ekosistemine Yeni Bir Soluk: TEFAS Ya Da; “Gel Vatandaş!Seçmece Bunlarr!”


Profesyonel olmayan yatırımcıların hisse yatırımlarını doğrudan değil de kollektif yatırım araçları yani fonlar aracılığıyla yapması gereği çokça dile getirilmiştir. Ben de bu sayfalarda, hisse yatırımı yaparken hisse seçiminin çok önemli ama bir o kadar da zor olduğunu vurgularken, hisse seçmek yerine hisse fonu seçmenin çok daha kolay olduğunu elimden geldiğince anlatmaya çalıştım.

Peki bir yatırım fonu kavun mu ki koklayıp alasınız?...Kaldı ki; pazardan koklayarak aldığım kavunlardan dolayı evde kaç defa karizmayı çizdirdiğimi düşünürsem bu koklama olayının da çok sağlıklı olmadığını söylemem gerekir.

Koklayarak fon seçme meselesine sermaye piyasalarının ve buna bağlı olarak kurumsal yatırımcı tabanının çok gelişmiş olduğu ABD ve İngiltere finans akademileri oldukça mesai harcamış durumda. Çıkan sonuç genelde şu: Fon yöneticileri ortalamada katma değer yaratamıyor bu yüzden maliyeti düşük, endeksleri takip eden pasif fonlara yatırım yapmak daha akıllıca olanı. Ancak araştırmalar ortalamada fon yöneticilerinin bir katma değer yaratmadığını söylerken en iyi ve en kötü yüzdelik dilimlerin olabileceğini de söylüyor. Yani tesadüf olarak açıklanamayacak süreklilikte kıstaslarını yenebilen fon yöneticileri (iyi kavunlar!) ve kıstaslarının risk-getiri dengesinin altında kalan yani uzak durmanız gereken değer yokedici fon yöneticileri (kelekler!) de var. Hatta bulgular sektörün kelek kısmının daha belirgin ve yaygın olduğunu gösteriyor.

En iyi ve en kötü yüzdelik dilimdeki fon yöneticilerini saymazsak ortalamada etkin piyasalar hipoteziyle uyumlu bulgular olduğunu söyleyebiliriz. Yani buradan, fon yöneticileri değil de hisseleri maymunlar seçseydi ortalamada sonuçlar çok da farklı olmazdı tezine geliyoruz. Ama en iyi ve en kötü dilimdeki tesadüfi olarak açıklanamayacak ısrarla beliren fonları ne yapacağız? Bu noktada ben de kendi adıma Warren Buffet’ın bir konferansta etkin piyasalar savunucuları için aşağıdaki sözlerini hatırlatmak isterim:

“Teorik olarak sizin gözünüzde rastgele kararlar vererek yüksek getiri sağlamış bir maymundan farkım yok… Ama ilginç bir durum var, benim gibi çok başarılı birkaç maymun daha var ve bu maymunların hepsi aynı hayvanat bahçesinden geliyor, aynı bakıcı tarafından büyütülmüş ve aynı mantıkla karar veriyorlar. Sizce de bu durum ilginç değil mi?” Yani Warren Buffet, Benjamin Graham’a referans vererek diyor ki; bir tarlanın kavunları ortalamadan çok daha iyi çıkabilir ve bu, tarlanın toprağının iyi olması ve üreticisinin işini iyi yapmasıyla alakalıdır.

Yıllarca hisse fonu yöneticiliği yapmış yani tarla sürmüş biri olarak ben de bir fon yöneticisinin fark yaratabildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kaldı ki Türk piyasaları gibi etkin olmayan, fiyat ve değer arasındaki farkın açık olduğu piyasalarda, fon yöneticileri fark yaratabilme konusunda çok daha elverişli bir tarlaya sahiptir. Etkin piyasalar hipotezini eleştirenlerin ağzına sakız olmuş başka bir anekdot da; etkin piyasalar hipotezini koşulsuz savunanların aslında “Yolda yürürken yerde 100 dolar gördünüz diyelim… Zahmet edip almaya kalkmayın, çünkü o para gerçekten orada olsaydı, birisi mutlaka almış olurdu” demiş olmalarıdır.Yani; etkin piyasalar hipotezine kendinizi çok kaptırmayın ve yerde 100 dolar görürseniz almamazlık etmeyin. Gerçek hayatta ve özellikle Türkiye gibi etkin olmayan piyasalarda bu görmezden gelinemeyecek bir gerçektir.

Peki gerçekten bizim tarlada böyle becerikli fon yöneticileri ve iyi  hisse fonları yetişiyor mu? Ne yazık ki çok çok az. Çünkü iyi fon yöneticilerini geliştirecek iyi bir ekosistemimiz yok. Bu yüzden ne çok büyük fonlar ne de çok iyi fon yöneticileri çıkarabiliyoruz.

Eğer bir yatırım fonu alınacaksa yatırımcı bunu sadece fon kurucusu kurumdan alabiliyor. Fon piyasasını banka kökenli büyük kurumların domine ettiğini de hepimiz biliyoruz. Yatırımcıya tek kanallı bir TV yayını sunuluyor ve bu da genelde çevresinde en güçlü frekanstan yayın yapabilen kanal oluyor. Yani bu büyük kurumlar... Ya da yine bizim “pazar” örneğinden gidersek; gidip domates alacaksınız ve pazarcı size diyor ki “seçmece değil kardeşim!”. Tezgahın en üstündeki elma gibi domateslere şöyle bir bakıp duruma razı oluyorsunuz. Ama eve geldiğinizde çoğu zaman ezik ve çürük domateslerle karşılaşıyorsunuz.

Eğer pazarda bir çok tezgahtan seçmece ürün alma şansı olsa ve alınan ürünlerin spesifikasyonlarına ilişkin objektif bilgiler yer alsa sistem çok daha sağlıklı işleyecek. Bu spesifikasyon bilgisini de ürün arz edenlerin dışındaki bağımsız kuruluşlar yatırımcılar adına çok kolaylıkla sunabilir. Başka bir deyişle fon derecelendirme şirketleri yatırımcılar için iyi kavunları ve kelek kavunları yatırımcıya işaret edebilir. Üç veya beş senelik periyotlarda riske göre getiri analizlerinde makul büyüklükteki bir fonda kıstasına göre değer yaratmış fonları belirlemek çok da zor değil. Bu analizin sağlıklı olabilmesi için fonun tesadüf veya dönemselliği en aza indirgeyecek şekilde uzun dönemli data üretmiş olması ve bu datayı manipüle edilemeyecek şekilde makul bir büyüklükle sağlamış olması yeterli. Zaten iyi bir derecelendirme kuruluşu da analizlerinde bunları gözönüne alır.

Bundan sonrasında ise yatırımcının bilmesi gereken diğer husus fonun kendisini diğerlerinden ve kıstasından nasıl ayrıştırmış olduğunun cevabıdır. Bunun için gidip kurum ve fon yöneticisiyle bizzat tanışmalıdır. Başarının arkasında bir ekip mi  yoksa aşağıdan yukarıya kurumsal bir iş akışları süreci mi var? Yoksa bir tane yetenekli fon yöneticisi mi var? Bu yapıyı anladıktan sonra bu konularda bir değişiklik yaşanıp yaşanmadığını sürekli takip eder tarihsel olarak üretilen kıstasa göre iyi performanstan bir sapma varsa bunun dönemsel mi yoksa yapısal mı olduğunu izler. Bu süreç gelişmiş piyasası olan bütün ülkelerde böyle çalışır. Etkin diye bahsettiğimiz bu piyasalarda bile “fon seçimi” diye bir gerçek olduğu için sektörde “fon sepeti” diye ayrı bir ürün vardır. Bu ürünler yatırımcıya der ki; bu tespit ve izleme işi ciddi bir iştir ve bunu ben senin adına yapabilirim.

Türkiye’deki fon yöneticilerinin neredeyse hepsi SPK’nın tanımladığı tavan yönetim komisyonunu uygularlar.Yani hemen hemen bütün fonlar aynı fiyattadır. Bu yüzden üretilen bu bilgi aslında yatırımcıya Renault fiyatına satılan BMW ve Audi’leri alma olanağı verir.Renault fiyatına satılan BMW bilgisini yatırımcılarla paylaşacak data şirketlerinin en büyük müşterisinin ya da bunu haber olarak verecek ekonomi basınının en büyük reklam vereninin Renault’yu satanlar olduğu gözönünde bulundurulursa Türkiye’de bu derecelendirme işinin neden yaygınlaşmadığını anlamak sanırım çok da zor değil.

Tek şubeli bağımsız bir aracı kurumla bin şubeli bir banka böylece fon sektöründe eşit olmayan bir rekabete girdi. Büyük kurumların satış kanallarının gücü konusundaki avantajı bu yüzden sektörün en büyük dezavantajı da oldu şimdiye kadar. Bu ekosistemde ne iyi fon yöneticileri hantallaşmış büyük kurumlar içinde yeşerebildi ne de yetenekli fon yöneticileri küçük kurumlarda yeterli araştırma desteği alabildi ve yönettikleri fonları büyütebildi.

Ama artık iyimser olmak için bir nedenimiz var.Ne zamandır üzerinde çalışılan ama sektörün büyük oyuncularının ayak sürümesiyle bir türlü ilerlemeyen Türkiye Elektronik Fon Alım Satım Sistemi bu ay hükümetin ve resmi kurumların sonunda işin arkasında durmasıyla fiilen de hayata geçecek. Aslında düzenleyici otorite sorunun uzun süredir farkında ve bu sistemi hayata çoktan geçirdi ama sisteme katılım lobiler sayesinde gönüllülük düzeyinde kalınca sistem büyükler tarafından fiilen çalıştırılmadı. Şimdi ise bütün kurumlar bu sisteme üye olmak ve yatırımcılarına istedikleri fona erişim sağlamak zorunda.

Elbette pratik olarak yine bir çok sorun çıkabilir. Büyük kurumlar bundan sonra sistemin önünü tıkayamasa da etkin çalışmasını engelleyebilir. Zaten ayak diremeleri sonucunda hisse alımına aracılık yapar gibi küçük bir komisyon yerine minumum %35 yönetim ücreti paylaşımını sağlama almış durumdalar. Takasbank’ın her iki taraftan aldığı %10’luk gider payı da  cabası ama yine de  yatırım fonu ekosistemimizin bundan sonra  daha iyi çalışacağını düşünüyorum. Türkiye artık kendi Templeton’larını ve Fidelity’lerini çıkaracak diye iddialı konuşmak yanlış olur ama en azından bu hedefe doğru atılmış doğru bir adımdır.

“Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlarmış” misali eğer hala nefesi kalan bağımsız fon yöneticisi ve kurum varsa bundan sonrasında daha rekabetçi bir ortama kavuşacak. Yatırımcı, yatırım hesabının olduğu herhangi bir kurumdan artık istediği fonu “seçmece” olarak alabilecek. Böylece sistemde yavaş yavaş iyi kavunların ön plana çıkmasını ve keleklerin azalmasını bekliyoruz. Şimdiden hayırlı olsun diyelim.
Forbes-Kasım 2014