Doğruyu söylemek gerekirse ekranlarda en doyurucu olanlar teknik
analizle konuşanlar. Çünkü teknik analiz en azından bir yön gösterip alım-satım
tavsiyesi üretiyor. Bu
yüzden zaten özellikle aracı kurumlar
teknik analizi çok severler. Teknik analiz hakikaten de büyülü bir şeydir. Sadece bir haftalık kursla herkes
teknik analizci olabilir ve bununla her türlü yatırım aracının alımı ya da
satımı konusunda bir fikir oluşturulabilir. Kahve, petrol, altın, buğday , endeks...
aklınıza ne gelirse. Hatta bugünlerde üst
düzeyde bir kamu görevlisinin danışmanlığını yapan bir finans yazarının Almanya
Cumhurbaşkanı’nın kim olacağını yine teknik analiz grafikleri vasıtasıyla
tahmin ettiği bir gazete yazısını bile hatırlarım.
Ama
ne yazık ki gerçek hayat o kadar kolay değil. Ya da en azından hisse
senetlerinin kavun karpuz gibi üç tekerlekli seyyar arabalarda satıldığı günden
beri bu piyasanın içinde olan birisi
olmama rağmen ben bu aydınlanma düzeyine erişemedim. Ekrana çıktığı zaman rahmetli
Ahmet Mete Işıkara izleyicilerin beklentilerine rağmen ısrarla şu sevimsiz
cümleleri sarf ederdi: “Depremler önceden tahmin edilemez. Ülkemiz bir deprem
gerçeği üzerinde oturmaktadır ve bu gerçekle yaşamaya alışmalıyız.”
Aynı
şekilde piyasalarda da düşüşler ve yükselişler önceden tahmin edilemiyor. Ne
2008’deki düşüş tahmin edilebilirdi ne de herkes dünyanının sonunu fiyatlarken
bu şekilde pozitif geri dönüş olabileceği. ABD’de mortgage krizini de tahmin
eden Nassim Taleb’in kara kuğuların istatiksel olarak öngörüldüğünden daha sık görüldüğü
fikri üzerine dizayn edilmiş fonlar bile
krizde çok kazandırdığı halde sonrasında yatırımcılarına misliyle kaybettirdi. Yani herşeyi
bilen ve geleceği öngören finans uzmanlarını maç bittikten sonra akıl
veren ve yorumlayan futbol uzmanları gibi dinleyin ama, aman, takımınızı emanet
etmeyin.
Şu
bir gerçek ki; hisse yatırımı her yerde finansal-tektonik açıdan hareketli ve
stresli bir zemin üzerinde yapılır. Ülkemizin siyasal, ekonomik ve jeopolitik koşulları da gözönüne alınırsa
Türkiye’de hisse yatırımcısının nasıl bir fay hattı üzerinde yatırım yaptığı da
daha iyi anlaşılır. Ama ne yazık ki uzun vadede sağlamış olduğu getiriden
dolayı hisse varlık sınıfı yatırım sepetinizin olmazsa olmaz bir bileşenidir. Ancak
böyle bir fay hattı üzerinde yatırım yapıyorsanız altın kurallara daha çok
uymak zorundasınız. Bana ayrılan bu sayfalarda ısrarla piyasa hareketlerinin
önceden öngörülemeyeceğinin ve bu yüzden yatırım sepetinin farklı varlık
sınıfları arasında dengeli bir şekilde dağılması gerektiğinin altını çizdim. Bu
benim birinci altın kuralım.
Yatırım sepeti futbol takımı gibidir. Nasıl bir futbol
takımı kaleci, defans, defansif orta saha, hücumcu orta saha ve forvet hattından oluşuyorsa yatırım sepetinin
de piyasaların bu öngörülmezliğinden dolayı farklı varlık sınıfları arasında
dağılması gerekir. Takımınız ne kadar uyumlu ve oyuncularınız mevkilerinin ne
kadar iyi oyuncusu ise sonuç da o kadar iyi olur. Ama defansı ne kadar
kalabalık tutarsınız; tek forvet mi, çift forvet mi yoksa üç forvetle mi
oynarsınız bu biraz sizin oyun anlayışınıza ve beklentilerinize kalmış. Bazıları
bol gollü galibiyet sever ve defansta boşluklar bırakmayı göze alır, bazıları
ise yarım gol olsun benim olsun der ve savunmayı kalabalık tutar. Bazen maçlar
kolay olur bazen de zorlu. Takım kurgusu şartlara göre zaman zaman
değişiklikler de gösterebilir ama bir takımın farklı bileşenlerden oluşması
gerektiği gerçeği değişmez. Maçın gidişatına ve rakibin durumuna göre takım
kurgusunda değişiklikler yapsanız da yatırım sepeti kompozisyonunuzda radikal
biçimde ve yüksek frekanslarla değişiklik yapmamak en doğrusudur. Piyasa dinamikleri
gereği ana yükselişler ve ana düşüşler genelde piyasa beklentileriyle
senkronize biçimde başlamazlar. Radikal ve yüksek frekanslı değişimler bu
yüzden sepetinize uzun vadede zarar verebilir.
Şimdi yatırım sepetini biraz daha detaylandıralım; Kaleci
portföyün küçük kısmıdır. Bu altın ya da döviz enstrümanı olabilir. Türk
yatırımcısı geleneksel olarak kaleye altını koymayı sever, hatta 3-5 kaleciyle
sahaya çıktığı da olur. Defansa enflasyona endeksli tahvilleri ya da TL
mevduatı koyabilirsiniz. Defansif orta saha yine çeşitli vadede Hazine tahvili
ve bonolarından oluşabilir. Hücumcu orta saha özel sektör tahvilleridir. Kredi
kalitesi yüksekliğine dikkat etmek kaydıyla, özel sektör tahvilleri, Hazine
faizinin üzerine 2-3.5 puan farkla ve mevduata göre stopaj oranı avantajıyla
ortalama getiriyi yükseltecek potansiyele sahiptir. Forvet hattı ise hisse
senedidir. Hisse senedi portföyünüzün “Almeida”sıdır. Takım savunmasına hiç
faydası olmaz. Maç süresince kenarda size saç baş yoldurur ama sahayı erkenden
terketmemişseniz maçın sonunda skorun Almeida’dan geldiğini görürsünüz. Hisse
senedi yatırım sepetinizin uzun vadeli getirisini önemli ölçüde arttırma
potansiyeline sahiptir.
Türkiye’de bugünlerde daha önce benzerine pek rastlanmadık
siyasi çalkantılar yaşanıyor. Önümüzde üç tane seçim süreci ve bunlara bağlı
olarak bir çok risk ve belirsizlik gündemde. Böyle zamanlarda uzmanları
dinlediğiniz zaman bırakın hisse almayı herşeyinizi satıp buralardan gitmek istersiniz.
Ama aslında böyle zamanlar satmak için değil almak için doğru zamanlardır. Eğer
yüksek transfer döneminde takımınıza forvet almamışsanız şanslısınız, böyle
zamanlar forvet transferi için iyi zamanlardır.
Buradan da ikinci altın kurala gelelim: Hisse senedi başta
olmak üzere farklı varlık sınıflarında neye yatırım yaptığınız çok önemli. Bu
yüzden sadece alacağı komisyonu düşünen lisanssız bir sürü menajerin kısa video
görüntüleriyle size önerdiği forvet adaylarından uzak durmak en iyisi. Özellikle
kurların arttığı, finansman koşullarının zorlaştığı ve ekonomik aktivitenin
azaldığı böyle stresli dönemler şirketler için hayati riskler taşırlar. Oturduğunuz
bina sallanmaya karşı dayanaklı ve güvenilir olmalı.
Peki binanın sağlam olduğunu neden bileceksiniz? Şirketin
bilanço yapısını, faaliyette bulunduğu sektörün dinamiklerini ve zor dönemlerde
şirket yöneticilerinin karnesini bilmezseniz bu konuda karar vermeniz zor. Ve bu
bir kaç cümle ile ifade ettiğimiz çerçeve ne yazık ki ciddi bilgi ,araştırma ve
takip isteyen bir süreç. Bu yüzden profesyonel olmayan bir yatırımcı açısından bu konuda yapılacak
en doğru şey bu varlık sınıfındaki kurumsal ürünleri tercih etmek olur. Bu
kurumlardaki yönetici ve analistler şirket ve sektör faaliyetlerini izleyerek, şirketlerin
yatırımcı ilişkileri bölümleri ile irtibat halinde geleceğe dönük bilgi üretir,
riskleri ölçüp takip eder ve bunu yatırım tercihlerine yansıtırlar.
Hisse
senedi seçmektense hisse fonu seçmek çok daha kolaydır. Hisseye doğrudan yatırmak yerine , karşılaştırma kriterinin üzerinde
istikrarlı bir şekilde katma değer katmış ve bu incelenen performans data setini makul
bir büyüklük ve makul bir yatırımcı yaygınlığı ile yapmış bir kaç hisse fonuna
yatırım yapın. Artık bu analizin toplu ve kıyaslamalı şekilde yapılmasını sağlayan veri şirketleri
de mevcut.Geçmiş performans gelecek performans için garanti değilse de
kesinlikle bir fikir verdiğini söyleyebilirim.
Bu iki altın kurala uyduğunuz sürece skorda geçici geri
düşüşlere aldırış etmeyin; doksan dakikanın sonunda gülen taraf siz olacaksınız.
Forbes-Nisan 2014