Yatırımcılar ,fonlar,portföy yöneticileri,sigorta
şirketleri,bireysel emeklilik fonları riskin çok yükseldiği ama getirinin
azaldığı bir dünyada reel getiri sağlamak daha doğrusu reel getiri sağlamayı da
geçtik anaparayı korumak gibi zor bir görevle karşı karşıya şimdi. İşin kötüsü
nereden bakarsanız bakın bu konjonktür beklentilerin ötesinde bir uzunlukta
olacakmış gibi de gözüküyor. Bu gerçeklik karşısında uluslararası büyük bir
bankanın varlık yönetimi bölümü yöneticilerinden Martin Keller’in yatırımcılara
ve profesyonellere tek bir önerisi var:Prozac!Yemeklerden önce ya da sonra...ya
da her ikisi de...
Dünyanın en büyük bono fonunu yöneten ve finans
piyasalarında çok saygın bir yeri olan Bill Gross bu dönemi “Yeni Normal” diye
nitelemişti ki isim babalığını yaptığı dönemde henüz Euro bölgesi borç sorunu bu
kadar yayılıp derinleşmemişti.Yeni Normal, gelişmiş ülkelerin makro
sorunlarından ve para otoritelerinin aldıkları önlemlerden dolayı global
ekonominin uzun süre düşük büyüme ve düşük getiri ortamında kalacak olması gerçeği
idi.
Kısa vadeli sabit getirili yatırım ürünlerindeki negatife
varan düşük getiriler, hisselere,özellikle de kaliteli bilançoya sahip yüksek
temettü getirili blue-chip hisselere talep yaratsa da Bill Gross bugünlerde hisse
senedi yatırımlarını tartışmaya açan bir yazı yazdı ve kısa vadeli oynaklığına
rağmen uzun vadede hisse senetleri reel olarak sabit getirili ürünlerden daha
iyi getirir diye özetleyebileceğimiz “Stocks For The Long Run” yazarı Wharton
Üniversitesi profesörü Jeremy Siegel’ın çıkarımlarının doğruluğunu yitirdiğini,100
yılda %6.6 oranında yıllık reel getiri üretmiş hisse senetlerinin son 10,20 ve
30 yılda bu ortalamadan aşağı yönlü saptığını ve bundan sonra da bu eğilimin
devam edeceğini öne sürdü.Bu düşüncede olanlar Warren Buffet’ın yatırım
şirketinin uzun vadeli getirilerinin de artık azalma sürecine girdiğini öne
sürerek bu görüşe destek veriyorlar.
Bu tartışma sanırım daha uzun sürecek gibi gözüküyor.Çünkü
bu aslında çok önemli bir paradigmanın da sorgulanması.Bütün finans piyasası ve
tasarrufların alokasyonu, risk yüksekse getiri de yüksektir diye
özetleyeceğimiz Finans Varlıkları Fiyatlama Modeli (CAPM) üzerine
kurulmuştur.Bill Gross şimdi başta bireysel emeklilik sistemi yöneticileri
olarak bütün kurumsal yatırımcıların paradigmasını da sarsmış oluyor.işin
kötüsü daha geçen sayıda amatör bir yazar olarak özenle kaleme aldığım uzun
vadeli bir perspektifle hisse yatırımlarına daha fazla yer verilmesi
gerektiğini öneren, Jeremy Siegel,Warren Buffet ve Peter Lynch tarzına dayalı al-ve-tut
stratejisini öneren ilk Forbes yazım, söyledikleri finans piyasalarında norm
olarak kabul edilen biri tarafından 2 ayda demode duruma getirilmiş oldu.
Büyük ölçekli makro riskler ve negatif getirili risksiz
varlıklar arasında sıkışan piyasalar daha oynak olmaya başladı ve bu da
al-ve-tut stratejisi yerine kısa vadeli hareket eden stratejileri ön plana
çıkardı gerçekten.Ancak diğer öne çıkan stratejilerden biri de büyüme ve borç
dinamikleri açısından gelişmiş ülkelere göre daha iyi bir görünüme sahip olan
gelişmekte olan ülke varlıklarında daha fazla pozisyon almak.
Bir varlık sınıfı olarak gelişmekte olan ülkelerin bu kötü global
resimde daha iyi bir yerde durduğu kesin.1973-1985 yılları arasında gelişmiş
ülkelerin dünya üretimindeki payı %75’ken bu oran 1986-2009 yılları arasında
%60’a düştü.Yaşanan bu sarsıntıyla birlikte oranın gittikçe düşmeye devam
ettiğini de göreceğiz.Bu varlık sınıfına ayrılan fonların önemli bir kısmı şimdiye
kadar BRIC markasıyla en büyük 4 gelişmekte olan ülkeye gitti.Hatta Türkiye’de
yatırımcılara sunulan bir BRIC fonu bile var.Ancak Yeni Normal ile birlikte
büyümesi daha çok gelişmiş ülke pazarlarına ihracata dayanan BRIC markasının
zayıfladığını ve kendi büyüme dinamikleri olan yeni cazibe merkezleri aranmaya
başladığını söyleyebilirim. Büyüyen pazarlara yakınlığı,demografik yapısı,güçlü
bankacılık sistemi ve sağlam borç dinamikleri ile Türkiye’nin bu varlık
sınıfında daha fazla fon çekeceği konusunda oldukça iyimserim.
Dünya finansal piyasalarında taşların yerine oturması ve
paradigmların şekillenmesini bundan sonrasında hep birlikte yaşayıp göreceğiz
ama bu noktada gönül rahatlığıyla Türk yatırımcısının göreceli olarak daha iyi
bir yerde durduğunu söyleyebilirim. Türkiye’de hem nominal hem reel getiriler
mutlak olarak düşmeye devam etse de göreceli olarak yüksek kalacak.Benzer durum
Türk şirketlerinin faaliyet büyümesi ve faaliyet karlılığında da yaşanacak.
Bill Gross’un söyledikleri her ne kadar “hisse senedinin
sonu” olarak finansal basında yankılansa da aslında Gross’un söylediği azalan
getiri oranlarından hisse senetlerinin de kaçamıyacağı ve çok uzun dönemde %6.6
reel getiri planlayan ve yükümlülük altında olan bireysel emeklilik
sistemleri,sigortalar ve endowment fonların buna hazırlıklı olmaları gerektiği
idi.Nitekim Siegel’in paradigmasını sorgulayan Gross’un dünyanın en büyük
varlık yönetim şirketi PIMCO ,varlık dağılımlarında gelişmekte olana ülkelere
daha fazla yer vermeye başladı ve ilk defa bir hisse fonu kurarak başına da
iddialı bir fon yöneticisini getirdi.
Biz aslında bu tartışmanın çok da gerisindeyiz zaten.Yandaki
grafikten de görüleceği gibi bizde tablo zaten Finans Varlıkları Fiyatlama
Modeli (CAPM)’ne uygun olmamış.Son 10 senede bonolar yıllık bazda %12.4 reel
getiri sağlamışken bu oran hissede sadece %4.5 (Tablo1).
İşte bundan sonra bu tablo sabit getirili yatırım
araçlarında ciddi bir düşme eğilimine girerek normalleşecek.Her
ne kadar Türk yatırımcısı göreceli olarak biraz daha şanslı olsa da tasarruf
sahiplerini zor bir dönem bekliyor.Alışkanlıkların çalışmayacağı bir döneme
girdik.Alternatif yatırımlar,daha sofistike ürünler ve alfa üreten (varlık
sınıfı karşılaştırma kriterinin üzerinde katma değer üreten) aktif stratejiler
ön plana çıkmaya devam edecek.
Tasarrufunuz yoksa sorun da yok,ölüler üşümez;ama bu dönemde
paranız varsa derdiniz de var!
Forbes-Ağustos 2012