20 Haziran 2015 Cumartesi

Hisseli Harikalar


“Sakın Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin O Beni Pavyonda Piyanist Zannediyor” diye bir başlıkla reklamcılığın itibarına dikkat çekiyordu Jacques Seguela. Sanırım hisse senedi fonu yöneticisi olarak ben de kendimi bazen böyle bir psikolojide buluyorum. Ne iş yapıyorsunuz diye sorduklarında “borsa” dememek için oldukça anlamsız cümleler kurarak geçiştirmeye çalışıyorum. Ama eğer yakalanıp borsacılıkla ilişkilendirilirseniz yandınız. Yakalandığınız kişi, bir tanıdığınızın cenaze namazında bile üzgün bir yüz ifadesiyle gelip sizden “tüyo” isteyebilir. Gittiğiniz restorandaki garson siz bu işi tam zamanlı olarak yaptığınız halde şimdiye kadar belki hiç duymadığınız ya da ilgilenmediğiniz bir şirket hissesi konusunda duyduklarını paylaşır ve sizden bilgi ister. Geçenlerde İMKB Başkanı İbrahim Turhan “Adrenalin isteyen Veli Efendi’ye gitsin” demişti. Ben ise at yarışı bahsinin bile hisse yatırımından daha ciddi yapıldığını düşünüyorum. İşte bu yüzden de hisse senedi çoğunluk için bir kaybedenler oyunudur.

Bu tarz aşırı oynak ve spekülatif hisselere yatırım yapılmasa da hisse senedi yatırımında başka yanılgılar da yaygın. Örneğin en bilinen şirket hisselerini almak, çoğu zaman iyi sonuçlar vermeyebilir. İş Bankası ya da Akbank çok iyi bir şirket olabilir ama iyi bir yatırım mıdır; buna ancak onun piyasa değerine bakarak karar verebilirsiniz. Yatırımcı için şirketin iyi olması yetmez fiyatının da ucuz olması ve değer kazanma potansiyelinin yüksek olması gerekir.

Borsanın en çok konuşulduğu zaman almak da en yaygın hatalardandır. En iyi yatırım, fiyatların dibe vurduğu herkesin kötümser olduğu zamandır. Güçlü piyasalar, ekonomi iyiyken başlamaz, fiyatlar çok düştüğünde başlar. Ekonomik aktivite ve borsa performansı arasında güçlü bir nedensellik vardır ama senkronizasyon zayıftır.

Medyada yer alan uzmanların ve analistlerin tavsiyeleriyle hisse almak da çoğu zaman işe yaramaz. Warren Buffet, insanların Rolls Royce’larına binip metro kullanan adamlardan akıl almaya gittiği tek yer olarak nükteli biçimde borsayı gösteriyor. Elbette ki sektör ve şirket analizi yapmak bireysel yatırımcının işi değil ama ‘piyasa dedikoduları’ minvaldeki bilgilerin, hisse senedinde risk - kazanç dengesini lehinize çevirme ihtimali bilin ki fazlasıyla düşük. İyi hisse senedini bulmak çok ciddi bilgi birikimi ve zaman ister ama iyi bir hisse fonunu birkaç parametreye bakarak çok kolay bulabilirsiniz.

Hisse senedinde piyasa zamanlaması yapmak da kulağa hoş gelmekle birlikte risk getiri dengesinde yatırımcının aleyhine çalışan bir yatırım tarzıdır. Yatırım stratejisini yatırım zamanlaması üzerine kuran ve uzun süreli fon yöneticisi kalabilen pek kimse yoktur. Bu tarz bir yatırımın kısa vadede yüksek isabet kaydetse bile uzun vadede performans kriterinin gerisinde kalacağına emin olabilirsiniz. Bu yüzden yatırım anlayışım gereği yıllardır al-ve-tut stratejisini uygularım. Benim için “ne zaman”dan çok “ne” sorusu daha önemli. 70 bin endekste çok iyi bir yatırım yapabilirken 40 bin endekste kötü bir yatırım da yapabilirsiniz. Al-ve-tut stratejiyle yönettiğim fonlarda bütün krizlere yakalanmış olsam da tercih ettiğim hisselerin eninde sonunda toparlamasıyla zararların sadece kısa vadede kalmasını sağladım. Eğer yatırım yaptığınız şirketler iyi şirketlerse lastik top gibi düştüğü yerden hızla geri gelir. Ama piyasa değeri hak ettiğinin çok üzerinde bir hisseyse bir yumurta gibi düştüğü yerde kalır. Kısa vadede hisse senedi fiyatları oynak olabilir ama uzun vadede şirketin faaliyet performansının çekim gücü doğrultusunda hareket eder.

Hisse ve gayrimenkul değerleri genellikle benzer makro dengelerin etkisi altında olmasına rağmen hisse senedi piyasası etkin, likit bir piyasa olduğu için çok daha yüksek bir volatilite yaşar. Eğer uzun vadeli bir yatırımcı gözlüğüyle bakabiliyorsanız hissenizle de evinizde olduğunuz gibi rahat rahat oturabilirsiniz. Burada önemli olan yatırımcının tasarruflarının ne kadarlık bölümünü ‘yüksek risk - yüksek getiri’ varlık sınıfında değerlendireceğidir. Bunu da onun risk toleransı ve yatırım hedef süresi belirler.

Tasarruf sahipleri ve portföy yöneticileri açısından zor bir dönem yaşanıyor. Bir yanda küresel ekonominin yüz yüze kaldığı zayıflık ve olağandışı riskler öte yanda merkez bankalarının aşırı parasal gevşeme politikaları sonucu reel anlamda negatife düşen risksiz getiriler. 2011 yılında Türkiye’de yatırımlarını mevduatta ve hazine kıymetlerinde değerlendiren yatırımcıların getirileri gerçekleşen enflasyonun altında kaldı. Bu sene de her şey iyi giderse belki reel anlamda yüzde iki kadar kazanabilecekler. Bu durum gelişmiş ülkelerde ise daha vahim. ABD’de gerçekleşen enflasyon yüzde 2,9,  ABD 10 yıllıklarının getirisi ise yüzde 2,1. Kısa vadeliler ise çok daha aşağılarda. Riskten kaçış risksiz getirileri, getirisiz risklere döndürmüş durumda. İşte tam da bu nedenle küresel ekonomiye ilişkin olumsuz beklentilere rağmen büyük ve kurumsal yatırımcılar parasallaşma erozyonu karşısında reel varlıklara kayma refleksi gösteriyorlar. Harward Üniversitesi Endowment Fonu 2011’de varlıklarının yüzde 48’ini hisseye ayırmış. Yale Üniversitesi Endowment Fonu ise yüzde 35’i girişim sermayesi fonları olmak üzere hisseye varlıklarının yüzde 53,8’ni ayırmış gözüküyor.

Türkiye’ye gelince hem nominal hem de reel faizler çok mütevazı seviyelere gelmesine rağmen hisse senedi fonlarının oranı hala yüzde 4 - 5 seviyesinde. Daha da vahim olanı, çok uzun vadeli tasarrufların toplandığı özel emeklilik sisteminde hisse varlıklarının oranı yüzde 15 seviyesinde. Sıfıra yakın reel faiz ortamında bu varlık dağılımıyla hem uzun vadeli reel getiri sağlamak hem de portföy yönetim şirketinin ve özel emeklilik şirketinin yönetim ücretlerini çıkarmak mümkün değil.

Türkiye’de bireysel ve kurumsal yatırımcıların, faizlerin düşmesiyle Anglo - Sakson hisse senedi kültürüne hızla evrilmesini beklemiyorum. Ancak hisse senedi konusunda algılayışın ve hareket tarzının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Hisse senedi kısa vadedeki oynaklığına rağmen uzun vadede sabit getirili kıymetlerden önemli ölçüde daha fazla kar getirme potansiyeline sahip bir yatırım aracı. Fikir vermek açısından tanıdığımız şirketlerin 10 yıllık getiri performansına, bu süre dahilinde iç ve dış sayısız krize maruz kaldığımızı da göz önünde bulundurarak yandaki tablodan bakabilirsiniz.(Tablo ekte)

Elbette ki bunların yanında hoş olmayan örnekler de verilebilir. Ama şu bir gerçek ki kısa vadeli gürültüye rağmen Türkiye ekonomisi büyüyor ve gelişiyor. Bu gelişime sadece hisse senedi taşıyarak iştirak edebilirsiniz. Tabloda verdiğim şirket değer artışlarında banka, otomotiv, beyaz eşya ve cam sanayinin Türkiye ekonomisinin yakın dönemindeki performansları görülüyor. İleriye dönük baktığımızda ise bundan on yıl sonra benzer rakamları mobilya, tarım - gıda, savunma, enerji, demir - çelik, maden ve otomotiv yan sanayi için kullanacağımızı düşünüyorum. Savunma sanayi Türkiye’nin ihtiyaçlarının yüzde 50’sinden fazlasını üretebilir duruma geldi. Türkiye 2014’te dünyada tank yapabilen sekizinci ülke olacak. Kendi geliştirdiği ürünlerle artık bölgede önemli bir oyuncu olma potansiyeli taşıyor. Enerjide her şey değişiyor. 2013 yılında Türkiye’nin ihtiyacının 60 bin MW kurulu güce tekabül etmesi bekleniyor. Şimdi ise 53 bin MW ve devlet hızla enerjinin düzenleme ve denetleme dışında her aşamasından çekiliyor. Yassı çelikte Türkiye kendi ihtiyacını karşılayabilecek yeni kapasite artışlarının yatırımlarını tamamlıyor. Uzun çelikte Rusya ve Ukrayna’da tesisler kapanırken Türk çelikçiler bölgesel tedarikçi oluyor. Türkiye sessiz sedasız otomotivde önemli bir oyuncu oldu. Şimdi bu atak yan sanayiyle devam edecek. Türkiye otomotiv yan sanayi dünya çapında tedarikçileri içinden çıkarmaya aday. Bu sektörlerde iyi şekilde konumlanmış, becerisini kanıtlamış yönetimlere sahip olan şirketler mevcut.

Reel faizin iyi ihtimalle bu sene yüzde iki olduğunu varsayıp bunun üstüne yüzde altı hisse senedi risk primini koyarsak hisse senedinin beklenen getirisinin yüzde sekiz olduğunu söyleyebiliriz. Bu da zımnen endekste 12,5 fiyat kazanç çarpanlarına gelir. Gayrimenkulde konut segmentinde yatırımın geri dönüş süresi neredeyse 30 yıla yaklaşıyor. Üstelik İMKB’nin şu anda ileri dönük olarak 10 - 10,5 çarpanlarda olduğunu da unutmamak lazım. Eğer bir de ortalamadan daha yüksek büyüme potansiyeli olan sektörlerde konumlanmış iyi yönetilen şirketlerde pozisyon alırsanız risk ve getiri dengesini biraz daha lehinize çevirmiş olursunuz. Hisse senedi yatırımı doğru yapıldığı takdirde küresel ve jeopolitik gürültüye rağmen yatırımcılar için iyi bir alternatif olmaya devam ediyor.
Forbes-Mayıs 2012