“Sakın Anneme Reklamcı Olduğumu
Söylemeyin O Beni Pavyonda Piyanist Zannediyor” diye bir başlıkla reklamcılığın
itibarına dikkat çekiyordu Jacques Seguela. Sanırım hisse senedi fonu
yöneticisi olarak ben de kendimi bazen böyle bir psikolojide buluyorum. Ne iş
yapıyorsunuz diye sorduklarında “borsa” dememek için oldukça anlamsız cümleler
kurarak geçiştirmeye çalışıyorum. Ama eğer yakalanıp borsacılıkla
ilişkilendirilirseniz yandınız. Yakalandığınız kişi, bir tanıdığınızın cenaze
namazında bile üzgün bir yüz ifadesiyle gelip sizden “tüyo” isteyebilir. Gittiğiniz
restorandaki garson siz bu işi tam zamanlı olarak yaptığınız halde şimdiye
kadar belki hiç duymadığınız ya da ilgilenmediğiniz bir şirket hissesi
konusunda duyduklarını paylaşır ve sizden bilgi ister. Geçenlerde İMKB Başkanı
İbrahim Turhan “Adrenalin isteyen Veli Efendi’ye gitsin” demişti. Ben ise at
yarışı bahsinin bile hisse yatırımından daha ciddi yapıldığını düşünüyorum. İşte
bu yüzden de hisse senedi çoğunluk için bir kaybedenler oyunudur.
Bu tarz
aşırı oynak ve spekülatif hisselere yatırım yapılmasa da hisse senedi
yatırımında başka yanılgılar da yaygın. Örneğin en bilinen şirket hisselerini
almak, çoğu zaman iyi sonuçlar vermeyebilir. İş Bankası ya da Akbank çok iyi
bir şirket olabilir ama iyi bir yatırım mıdır; buna ancak onun piyasa değerine
bakarak karar verebilirsiniz. Yatırımcı için şirketin iyi olması yetmez
fiyatının da ucuz olması ve değer kazanma potansiyelinin yüksek olması gerekir.
Borsanın en
çok konuşulduğu zaman almak da en yaygın hatalardandır. En iyi yatırım,
fiyatların dibe vurduğu herkesin kötümser olduğu zamandır. Güçlü piyasalar,
ekonomi iyiyken başlamaz, fiyatlar çok düştüğünde başlar. Ekonomik aktivite ve
borsa performansı arasında güçlü bir nedensellik vardır ama senkronizasyon
zayıftır.
Medyada yer
alan uzmanların ve analistlerin tavsiyeleriyle hisse almak da çoğu zaman işe
yaramaz. Warren Buffet, insanların Rolls Royce’larına binip metro kullanan
adamlardan akıl almaya gittiği tek yer olarak nükteli biçimde borsayı gösteriyor.
Elbette ki sektör ve şirket analizi yapmak bireysel yatırımcının işi değil ama ‘piyasa
dedikoduları’ minvaldeki bilgilerin, hisse senedinde risk - kazanç dengesini
lehinize çevirme ihtimali bilin ki fazlasıyla düşük. İyi hisse senedini bulmak
çok ciddi bilgi birikimi ve zaman ister ama iyi bir hisse fonunu birkaç
parametreye bakarak çok kolay bulabilirsiniz.
Hisse
senedinde piyasa zamanlaması yapmak da kulağa hoş gelmekle birlikte risk getiri
dengesinde yatırımcının aleyhine çalışan bir yatırım tarzıdır. Yatırım
stratejisini yatırım zamanlaması üzerine kuran ve uzun süreli fon yöneticisi
kalabilen pek kimse yoktur. Bu tarz bir yatırımın kısa vadede yüksek isabet
kaydetse bile uzun vadede performans kriterinin gerisinde kalacağına emin
olabilirsiniz. Bu yüzden yatırım anlayışım gereği yıllardır al-ve-tut
stratejisini uygularım. Benim için “ne zaman”dan çok “ne” sorusu daha önemli. 70
bin endekste çok iyi bir yatırım yapabilirken 40 bin endekste kötü bir yatırım
da yapabilirsiniz. Al-ve-tut stratejiyle yönettiğim fonlarda bütün krizlere
yakalanmış olsam da tercih ettiğim hisselerin eninde sonunda toparlamasıyla
zararların sadece kısa vadede kalmasını sağladım. Eğer yatırım yaptığınız
şirketler iyi şirketlerse lastik top gibi düştüğü yerden hızla geri gelir. Ama
piyasa değeri hak ettiğinin çok üzerinde bir hisseyse bir yumurta gibi düştüğü
yerde kalır. Kısa vadede hisse senedi fiyatları oynak olabilir ama uzun vadede
şirketin faaliyet performansının çekim gücü doğrultusunda hareket eder.
Hisse ve
gayrimenkul değerleri genellikle benzer makro dengelerin etkisi altında
olmasına rağmen hisse senedi piyasası etkin, likit bir piyasa olduğu için çok
daha yüksek bir volatilite yaşar. Eğer uzun vadeli bir yatırımcı gözlüğüyle
bakabiliyorsanız hissenizle de evinizde olduğunuz gibi rahat rahat
oturabilirsiniz. Burada önemli olan yatırımcının tasarruflarının ne kadarlık
bölümünü ‘yüksek risk - yüksek getiri’ varlık sınıfında değerlendireceğidir. Bunu
da onun risk toleransı ve yatırım hedef süresi belirler.
Tasarruf
sahipleri ve portföy yöneticileri açısından zor bir dönem yaşanıyor. Bir yanda küresel
ekonominin yüz yüze kaldığı zayıflık ve olağandışı riskler öte yanda merkez
bankalarının aşırı parasal gevşeme politikaları sonucu reel anlamda negatife
düşen risksiz getiriler. 2011 yılında Türkiye’de yatırımlarını mevduatta ve
hazine kıymetlerinde değerlendiren yatırımcıların getirileri gerçekleşen
enflasyonun altında kaldı. Bu sene de her şey iyi giderse belki reel anlamda yüzde
iki kadar kazanabilecekler. Bu durum gelişmiş ülkelerde ise daha vahim. ABD’de
gerçekleşen enflasyon yüzde 2,9, ABD 10
yıllıklarının getirisi ise yüzde 2,1. Kısa vadeliler ise çok daha aşağılarda. Riskten
kaçış risksiz getirileri, getirisiz risklere döndürmüş durumda. İşte tam da bu
nedenle küresel ekonomiye ilişkin olumsuz beklentilere rağmen büyük ve kurumsal
yatırımcılar parasallaşma erozyonu karşısında reel varlıklara kayma refleksi
gösteriyorlar. Harward Üniversitesi Endowment Fonu 2011’de varlıklarının yüzde 48’ini
hisseye ayırmış. Yale Üniversitesi Endowment Fonu ise yüzde 35’i girişim
sermayesi fonları olmak üzere hisseye varlıklarının yüzde 53,8’ni ayırmış
gözüküyor.
Türkiye’ye
gelince hem nominal hem de reel faizler çok mütevazı seviyelere gelmesine
rağmen hisse senedi fonlarının oranı hala yüzde 4 - 5 seviyesinde. Daha da
vahim olanı, çok uzun vadeli tasarrufların toplandığı özel emeklilik sisteminde
hisse varlıklarının oranı yüzde 15 seviyesinde. Sıfıra yakın reel faiz
ortamında bu varlık dağılımıyla hem uzun vadeli reel getiri sağlamak hem de
portföy yönetim şirketinin ve özel emeklilik şirketinin yönetim ücretlerini
çıkarmak mümkün değil.
Türkiye’de
bireysel ve kurumsal yatırımcıların, faizlerin düşmesiyle Anglo - Sakson hisse
senedi kültürüne hızla evrilmesini beklemiyorum. Ancak hisse senedi konusunda
algılayışın ve hareket tarzının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Hisse senedi
kısa vadedeki oynaklığına rağmen uzun vadede sabit getirili kıymetlerden önemli
ölçüde daha fazla kar getirme potansiyeline sahip bir yatırım aracı. Fikir
vermek açısından tanıdığımız şirketlerin 10 yıllık getiri performansına, bu
süre dahilinde iç ve dış sayısız krize maruz kaldığımızı da göz önünde
bulundurarak yandaki tablodan bakabilirsiniz.(Tablo ekte)
Elbette ki
bunların yanında hoş olmayan örnekler de verilebilir. Ama şu bir gerçek ki kısa
vadeli gürültüye rağmen Türkiye ekonomisi büyüyor ve gelişiyor. Bu gelişime
sadece hisse senedi taşıyarak iştirak edebilirsiniz. Tabloda verdiğim şirket
değer artışlarında banka, otomotiv, beyaz eşya ve cam sanayinin Türkiye
ekonomisinin yakın dönemindeki performansları görülüyor. İleriye dönük
baktığımızda ise bundan on yıl sonra benzer rakamları mobilya, tarım - gıda, savunma,
enerji, demir - çelik, maden ve otomotiv yan sanayi için kullanacağımızı
düşünüyorum. Savunma sanayi Türkiye’nin ihtiyaçlarının yüzde 50’sinden
fazlasını üretebilir duruma geldi. Türkiye 2014’te dünyada tank yapabilen
sekizinci ülke olacak. Kendi geliştirdiği ürünlerle artık bölgede önemli bir
oyuncu olma potansiyeli taşıyor. Enerjide her şey değişiyor. 2013 yılında
Türkiye’nin ihtiyacının 60 bin MW kurulu güce tekabül etmesi bekleniyor. Şimdi
ise 53 bin MW ve devlet hızla enerjinin düzenleme ve denetleme dışında her
aşamasından çekiliyor. Yassı çelikte Türkiye kendi ihtiyacını karşılayabilecek
yeni kapasite artışlarının yatırımlarını tamamlıyor. Uzun çelikte Rusya ve
Ukrayna’da tesisler kapanırken Türk çelikçiler bölgesel tedarikçi oluyor. Türkiye
sessiz sedasız otomotivde önemli bir oyuncu oldu. Şimdi bu atak yan sanayiyle
devam edecek. Türkiye otomotiv yan sanayi dünya çapında tedarikçileri içinden
çıkarmaya aday. Bu sektörlerde iyi şekilde konumlanmış, becerisini kanıtlamış
yönetimlere sahip olan şirketler mevcut.
Reel faizin
iyi ihtimalle bu sene yüzde iki olduğunu varsayıp bunun üstüne yüzde altı hisse
senedi risk primini koyarsak hisse senedinin beklenen getirisinin yüzde sekiz
olduğunu söyleyebiliriz. Bu da zımnen endekste 12,5 fiyat kazanç çarpanlarına
gelir. Gayrimenkulde konut segmentinde yatırımın geri dönüş süresi neredeyse 30
yıla yaklaşıyor. Üstelik İMKB’nin şu anda ileri dönük olarak 10 - 10,5
çarpanlarda olduğunu da unutmamak lazım. Eğer bir de ortalamadan daha yüksek
büyüme potansiyeli olan sektörlerde konumlanmış iyi yönetilen şirketlerde
pozisyon alırsanız risk ve getiri dengesini biraz daha lehinize çevirmiş
olursunuz. Hisse senedi yatırımı doğru yapıldığı takdirde küresel ve jeopolitik
gürültüye rağmen yatırımcılar için iyi bir alternatif olmaya devam ediyor.