20 Haziran 2015 Cumartesi

Düşen Faizden Hisse Çıkarmak


 

                                   
Bundan önceki iki Forbes yazımda da ana ekonomilerdeki büyük sorunların merkez bankalarının parasal gevşeme politikalarıyla aşılmaya çalışıldığı ve bunun da yatırımcılara yüksek risk fakat düşük getirili olağandışı bir dönem olarak yansıdığı ve böyle bir konjonktürde kısa vadeli haber akışına rağmen hisseye daha fazla alokasyon yapılması gerektiği üzerine vurgu yapmıştım.Bu yazılar yayınlandıktan sonra hisse senedi piyasası gerçekten de hem içeriden hem de daha çok yabancı yatırımcılardan gelen taleple yeni yükseklere ulaşırken faizler de en düşük seviyelere geldi.Öyle ki ilk defa Türk Hazinesi için negatif reel faizlerden bahsetmeye başladık.Hazinenin gösterge kağıdında faizler %5.76 ama bir yıllık enflasyon beklentileri %6.5 ve iki yıllık enflasyon beklentileri ise %6.2.İşin ilginç tarafı bu nominal seviye bile TL’yi hala carry trade para birimi yapmaya devam ediyor.

 

Piyasaların ralli yaptığı çeyrekteki büyüme rakamı ise biraz da ironik biçimde 2008 krizinden beri yaşadığımız en kötü büyüme rakamıydı. Görüldüğü gibi ekonomik aktivite yavaşlarken borsa yeni zirveler yapıyor.Dünyada da benzer sonuçlar yaşanıyor.Ekonomik tablo kötüleşirken Merkez Bankalarının yatırımcıları riskli varlıklara yatırıma zorlaması ve yatırımcının paradan reel varlıklara kaymak istemesi sonucu hisse senedi piyasaları rağbet görmeye devam ediyor.Aynı şekilde fonlama maliyetinin üstünde işlem gören kaliteli,kalitesiz şirket tahvilleri ve gelişmekte olan ülke tahvillerinde kaldıraçlı pozisyonlar alınıyor.Bu normal bir durum değil elbette hatta dilim varmasa da bir balonun oluşmakta olduğunu söyleyebiliirm.Ama bu müziğin ne kadar uzun süreceği de belirsiz.Orkestraya ve şeflere bakılırsa bu ortamı çok uzun yıllar da yaşayabiliriz ve ne yazık ki ayağa kalkıp dans etmezseniz tasarruflarınızın reel olarak azalması riskiyle de karşı karşıyasınız.

 

İşte böyle bir ortamda yılbaşından bu yana %50’nin üzerinde prim yapan hisse senedi piyasasının aşırı şiştiği yorumları da yapılırken biraz da haklı çıkmanın verdiği kendine aşırı güvenle bundan sonrasında ne olur farklı bir açıdan bakmaya çalışalım.İMKB’deki halka açık şirketlerin toplam piyasa değeri 525 milyar TL.Halka açık kısmın değeri ise 125 milyar TL.Halka açık kısmın %65’i yabancı yatırımcılarda.Türk yatırımcılar için geriye 43.5 milyar TL’lik kısım kalıyor.Bunun da önemli bir kısmının tahtalara hiç gelmeyen ana sermayedarlara ait kote edilmiş hisseler olduğunu düşünürsek çok kabaca borsa derken 30 milyarlık bir büyüklükten bahsediyoruz.Şimdi de son hanehalkı tasarrufların büyüklüğüne ve dağılımına bakalım.Sadece 421 milyar TL mevduat var.Tahvil ve eurobondda  7.1 milyar,özel sektör tahvilinde 9.8 milyar ve BES’te 18.5 milyar TL var.BES’teki birikimlerin sadece 2.6 milyarı hisse senedine aloke edilmiş.Yatırım fonları büyüklüğü ise 28.5 milyar ve bunun sadece 1.1 milyar TL’si hisseye aloke edilmiş.Yani hanehalkı birikimlerinin çok ezici bir kısmı ve biraz da dengesiz bir şekilde sabit getirili enstrümanlarda değerlendiriliyor.Ve bu birikimler ilk defa negatif reel faizle karşı karşıya.Özellikle likit fonlar ve para piyasasına dayalı BES fonları önümüzdeki dönemde maliyetlerini çıkarma konusunda zorlanabilirler.

 

Daha önceki yazımda son 10 yılda, enflasyondan arındırılmış olarak, sabit getirili enstrümanlarda yıllık %12.5, hissede ise %4.7 reel getiri elde edilmiş olduğunu ve Türk yatırımcısının şimdiye kadar böyle bir dağılım yapmış olmakla çok da haklı çıktığını belirtmiştim.Ama artık karşımızda farklı bir ekonomi ve farklı bir getiri ortamı var.Bırakın %12.5 reel getiriyi, sabit getirili de pozitif reel getirinin olmadığı bir ortamı yaşıyoruz.Peki hisse senedinin uzun vadeli tarihsel ortalama reel getirileri getiremiyecek olduğunu ileri sürebilir miyiz?

 

Gelişmiş ülkelerdeki sorunların aşılması uzun yılları alabilir ve buna bağlı olarak Türkiye ekonomisi de potansiyel büyüme oranlarının altında kalabilir.Buna ilave olarak jeopolitik risklere bağlı şoklar da yaşanabilir.Yaşadığımız komşu coğrafyanın sınırlarının büyük kısmının 1.Dünya Savaşı sonrasında Batı başkentlerinde bölgenin etnik-sosyal-tarihsel gerçekliğinden kopuk şekilde cetvelle çizilmiş olduğunu unutmamak lazım.Ve bölge şimdi bu mühendisliği reddeden bir devinim içinde.Türkiye de üstelik bu coğrafyada artık ben de pasif değilim “Stratejik Derinlik” peşindeyim mesajları veriyor.

 

Yani,evet önümüzde riskler var.Ama öte yandan faizlerin düşmesi hem şirket değerlemelerini bir yukarı platoya atıyor hem de şirketlerin gerek yatırım gerek de finansal giderlerini azaltıyor.Paranın erozyona uğradığı bir konjonktürde şirket hisseleri reel varlık olarak da iyi bir alternatif sunuyor.Kaldı ki kısa vadeli baktığımız zaman 2013 için risk algısını arttıracak şimdilik bir şey gözükmüyor ve hatta global ekonomi zayıflığını korusa da ekonomik aktivitenin 2012’ye göre bir miktar daha canlanması öngörülüyor.2012’ye göre biraz daha canlı ekonomik aktivite yaşayan ve uç risklerin gerçekleşmediği bir global ekonomi senaryosunda, İMKB yabancı yatırımcıları çekmeye devam edebilir.

 

Yani bu tablodan kolay kolay hisse senetlerinin uzun vadeli getiri beklentilerini bozacak birşey çıkmıyor açıkçası.İşte biz “o aldı,bu sattı” ,“bankalar şişti”, “fibonacci direnci”, “büyüme düşük geldi”, ”Michigan Üniversitesi güven endeksi düştü” diye tartışırken yabancı dev yatırımcılar bu büyük resme bakıp ve eninde sonunda yerli birikimlerin hisseye kayacağı güvencesiyle pozisyonlarını arttırıyorlar.Tasarrufların büyüklüğü ile kıyaslandığında gerçekten de hisse senedi piyasası, büyük halka arzlar gelmezse ,oldukça sığ.Yabancıların yerliye hisseleri bu seviyelerden devretmeye bu yüzden pek istekli olacaklarını da sanmıyorum.

 

Bu yüzden İMKB’deki hızlı yükselişe rağmen 2013 için de yatırım sepetlerinde kesinlikle hisse olmasını tavsiye etmeye devam ediyorum.Hanehalkı tassarruflarının varlık sınıfı bazında dağılımı hala reel faizlerin çok yüksek olduğu dönemin hafızasıyla hareket ediyor.Ama artık reel ve nominal anlamda yeni bir dönem var.Varlık dağılımları ne kadar hızlı bir şekilde bu yeni dönemin gerçekliğine uygun hale gelirse Türk hanehalkı için o kadar iyi olacağını düşünüyorum.

 

Bu noktada hisse yatırımının genel yapılış tarzına da bir kez daha değinmekte yarar var.Nasıl varlık bazında dağılımların ağırlığı artık değişmesi gerekiyorsa Türkiye’de hisse yatırım tarzının da  değişmesine ihtiyaç var.Alınan her bir hisse bir şirkete ortaklık anlamına gelir.Bu yüzden alım kararı verirken bilinmesi gereken çok şey var:şirketin iş modeli,maliyet unsurları ,borçluluğu,yönetim etkinliği,faliyet karlılığı,büyümesi,sektördeki rekabet durumu,sektörün genel ekonomi içindeki durumu, yönetimin vizyonu,yönetimin güvenilirliği,sektöre ilişkin yasal altyapı, riskler, tehditler,fırsatlar vs.Ve bütün bu bilgilerin ışığında bu şirketin ödediğiniz fiyata değip değmeyeceğinin değerlendirmesini yapabiliyor olmanız lazım?Bunu cevapladıktan sonra hergün gelebilecek haber akışını ve 3 ayda bir açıklanan finansal tabloları ,sektör ve şirkete özel gelişmeleri de takip edip gerektiğinde aksiyon almanız gerekebilir.Gerçi artık şirket faaliyet ve finansallarına ilişkin detaylı bilgiler şirketlerin web sitelerinde bulunabilir ama bu analizleri derinlemesine yapabilmek zaman,ekip ve uzmanlık işidir ve bunu da sadece kollektif yatırım araçları size sağlayabilir.Hisse seçimi ne kadar zor bir iş ise uzun vadeli bir kaç değerleme unsuruna bakarak hisse fonu seçmek de o kadar kolaydır.

 

Bir diğer hisse yatırım aracı da BES fonlaridir.Uzun vadeli hem de zamana yayılmış alımlar hisse yatırımını en doğru yapma biçimidir. Bu yüzden BES’lerin hanehalkının hisse alokasyonu için iyi bir mecra olduğunu düşünüyorum.Eğer fon yöneticiniz de aldığınız risk-getiri dengesine bir de hisse seçimiyle sizin lehinize katma değer sağlayabiliyorsa uzun vadede çok iyi sonuçlar alabileceğinize emin olabilirsiniz.BES’e yapılacak olan %25’lik devlet katkısı da cabası.Endeks bu sene %50 artarken BES sistemindeki birikimlerin sadece %13’ü bundan yararlandı.Bunun üzerinde ciddiyetle düşünmek lazım.

 

Özetlemek istersek ekonomilerin temelleri ve dinamikleri sorunlu ama paranın suni bir şekilde bol ve ucuz olmasıyla risksiz getiriler negatif.Böyle bir ortamda hiç risk almamak tasarrufların reel olarak korunması açısından çok riskli olabilir.Hisse bu noktada iyi bir alternatif olmaya devam ediyor.
Forbes-Aralık 2012