Bundan önceki iki Forbes yazımda da ana ekonomilerdeki büyük sorunların merkez bankalarının parasal gevşeme politikalarıyla aşılmaya çalışıldığı ve bunun da yatırımcılara yüksek risk fakat düşük getirili olağandışı bir dönem olarak yansıdığı ve böyle bir konjonktürde kısa vadeli haber akışına rağmen hisseye daha fazla alokasyon yapılması gerektiği üzerine vurgu yapmıştım.Bu yazılar yayınlandıktan sonra hisse senedi piyasası gerçekten de hem içeriden hem de daha çok yabancı yatırımcılardan gelen taleple yeni yükseklere ulaşırken faizler de en düşük seviyelere geldi.Öyle ki ilk defa Türk Hazinesi için negatif reel faizlerden bahsetmeye başladık.Hazinenin gösterge kağıdında faizler %5.76 ama bir yıllık enflasyon beklentileri %6.5 ve iki yıllık enflasyon beklentileri ise %6.2.İşin ilginç tarafı bu nominal seviye bile TL’yi hala carry trade para birimi yapmaya devam ediyor.
Piyasaların
ralli yaptığı çeyrekteki büyüme rakamı ise biraz da ironik biçimde 2008 krizinden
beri yaşadığımız en kötü büyüme rakamıydı. Görüldüğü gibi ekonomik aktivite
yavaşlarken borsa yeni zirveler yapıyor.Dünyada da benzer sonuçlar
yaşanıyor.Ekonomik tablo kötüleşirken Merkez Bankalarının yatırımcıları riskli
varlıklara yatırıma zorlaması ve yatırımcının paradan reel varlıklara kaymak
istemesi sonucu hisse senedi piyasaları rağbet görmeye devam ediyor.Aynı
şekilde fonlama maliyetinin üstünde işlem gören kaliteli,kalitesiz şirket
tahvilleri ve gelişmekte olan ülke tahvillerinde kaldıraçlı pozisyonlar alınıyor.Bu
normal bir durum değil elbette hatta dilim varmasa da bir balonun oluşmakta
olduğunu söyleyebiliirm.Ama bu müziğin ne kadar uzun süreceği de belirsiz.Orkestraya
ve şeflere bakılırsa bu ortamı çok uzun yıllar da yaşayabiliriz ve ne yazık ki
ayağa kalkıp dans etmezseniz tasarruflarınızın reel olarak azalması riskiyle de
karşı karşıyasınız.
İşte
böyle bir ortamda yılbaşından bu yana %50’nin üzerinde prim yapan hisse senedi
piyasasının aşırı şiştiği yorumları da yapılırken biraz da haklı çıkmanın
verdiği kendine aşırı güvenle bundan sonrasında ne olur farklı bir açıdan bakmaya
çalışalım.İMKB’deki halka açık şirketlerin toplam piyasa değeri 525 milyar
TL.Halka açık kısmın değeri ise 125 milyar TL.Halka açık kısmın %65’i yabancı
yatırımcılarda.Türk yatırımcılar için geriye 43.5 milyar TL’lik kısım
kalıyor.Bunun da önemli bir kısmının tahtalara hiç gelmeyen ana sermayedarlara
ait kote edilmiş hisseler olduğunu düşünürsek çok kabaca borsa derken 30
milyarlık bir büyüklükten bahsediyoruz.Şimdi de son hanehalkı tasarrufların
büyüklüğüne ve dağılımına bakalım.Sadece 421 milyar TL mevduat var.Tahvil ve eurobondda
7.1 milyar,özel sektör tahvilinde 9.8
milyar ve BES’te 18.5 milyar TL var.BES’teki birikimlerin sadece 2.6 milyarı
hisse senedine aloke edilmiş.Yatırım fonları büyüklüğü ise 28.5 milyar ve bunun
sadece 1.1 milyar TL’si hisseye aloke edilmiş.Yani hanehalkı birikimlerinin çok
ezici bir kısmı ve biraz da dengesiz bir şekilde sabit getirili enstrümanlarda
değerlendiriliyor.Ve bu birikimler ilk defa negatif reel faizle karşı karşıya.Özellikle
likit fonlar ve para piyasasına dayalı BES fonları önümüzdeki dönemde
maliyetlerini çıkarma konusunda zorlanabilirler.
Daha
önceki yazımda son 10 yılda, enflasyondan arındırılmış olarak, sabit getirili
enstrümanlarda yıllık %12.5, hissede ise %4.7 reel getiri elde edilmiş olduğunu
ve Türk yatırımcısının şimdiye kadar böyle bir dağılım yapmış olmakla çok da
haklı çıktığını belirtmiştim.Ama artık karşımızda farklı bir ekonomi ve farklı
bir getiri ortamı var.Bırakın %12.5 reel getiriyi, sabit getirili de pozitif
reel getirinin olmadığı bir ortamı yaşıyoruz.Peki hisse senedinin uzun vadeli tarihsel
ortalama reel getirileri getiremiyecek olduğunu ileri sürebilir miyiz?
Gelişmiş
ülkelerdeki sorunların aşılması uzun yılları alabilir ve buna bağlı olarak
Türkiye ekonomisi de potansiyel büyüme oranlarının altında kalabilir.Buna ilave
olarak jeopolitik risklere bağlı şoklar da yaşanabilir.Yaşadığımız komşu
coğrafyanın sınırlarının büyük kısmının 1.Dünya Savaşı sonrasında Batı
başkentlerinde bölgenin etnik-sosyal-tarihsel gerçekliğinden kopuk şekilde
cetvelle çizilmiş olduğunu unutmamak lazım.Ve bölge şimdi bu mühendisliği
reddeden bir devinim içinde.Türkiye de üstelik bu coğrafyada artık ben de pasif
değilim “Stratejik Derinlik” peşindeyim mesajları veriyor.
Yani,evet
önümüzde riskler var.Ama öte yandan faizlerin düşmesi hem şirket
değerlemelerini bir yukarı platoya atıyor hem de şirketlerin gerek yatırım gerek
de finansal giderlerini azaltıyor.Paranın erozyona uğradığı bir konjonktürde
şirket hisseleri reel varlık olarak da iyi bir alternatif sunuyor.Kaldı ki kısa
vadeli baktığımız zaman 2013 için risk algısını arttıracak şimdilik bir şey
gözükmüyor ve hatta global ekonomi zayıflığını korusa da ekonomik aktivitenin 2012’ye
göre bir miktar daha canlanması öngörülüyor.2012’ye göre biraz daha canlı
ekonomik aktivite yaşayan ve uç risklerin gerçekleşmediği bir global ekonomi
senaryosunda, İMKB yabancı yatırımcıları çekmeye devam edebilir.
Yani
bu tablodan kolay kolay hisse senetlerinin uzun vadeli getiri beklentilerini bozacak
birşey çıkmıyor açıkçası.İşte biz “o aldı,bu sattı” ,“bankalar şişti”, “fibonacci
direnci”, “büyüme düşük geldi”, ”Michigan Üniversitesi güven endeksi düştü”
diye tartışırken yabancı dev yatırımcılar bu büyük resme bakıp ve eninde
sonunda yerli birikimlerin hisseye kayacağı güvencesiyle pozisyonlarını
arttırıyorlar.Tasarrufların büyüklüğü ile kıyaslandığında gerçekten de hisse
senedi piyasası, büyük halka arzlar gelmezse ,oldukça sığ.Yabancıların yerliye
hisseleri bu seviyelerden devretmeye bu yüzden pek istekli olacaklarını da sanmıyorum.
Bu
yüzden İMKB’deki hızlı yükselişe rağmen 2013 için de yatırım sepetlerinde
kesinlikle hisse olmasını tavsiye etmeye devam ediyorum.Hanehalkı
tassarruflarının varlık sınıfı bazında dağılımı hala reel faizlerin çok yüksek
olduğu dönemin hafızasıyla hareket ediyor.Ama artık reel ve nominal anlamda
yeni bir dönem var.Varlık dağılımları ne kadar hızlı bir şekilde bu yeni dönemin
gerçekliğine uygun hale gelirse Türk hanehalkı için o kadar iyi olacağını
düşünüyorum.
Bu
noktada hisse yatırımının genel yapılış tarzına da bir kez daha değinmekte
yarar var.Nasıl varlık bazında dağılımların ağırlığı artık değişmesi
gerekiyorsa Türkiye’de hisse yatırım tarzının da değişmesine ihtiyaç var.Alınan her bir hisse
bir şirkete ortaklık anlamına gelir.Bu yüzden alım kararı verirken bilinmesi
gereken çok şey var:şirketin iş modeli,maliyet unsurları ,borçluluğu,yönetim
etkinliği,faliyet karlılığı,büyümesi,sektördeki rekabet durumu,sektörün genel
ekonomi içindeki durumu, yönetimin vizyonu,yönetimin güvenilirliği,sektöre
ilişkin yasal altyapı, riskler, tehditler,fırsatlar vs.Ve bütün bu bilgilerin
ışığında bu şirketin ödediğiniz fiyata değip değmeyeceğinin değerlendirmesini
yapabiliyor olmanız lazım?Bunu cevapladıktan sonra hergün gelebilecek haber
akışını ve 3 ayda bir açıklanan finansal tabloları ,sektör ve şirkete özel
gelişmeleri de takip edip gerektiğinde aksiyon almanız gerekebilir.Gerçi artık şirket
faaliyet ve finansallarına ilişkin detaylı bilgiler şirketlerin web sitelerinde
bulunabilir ama bu analizleri derinlemesine yapabilmek zaman,ekip ve uzmanlık
işidir ve bunu da sadece kollektif yatırım araçları size sağlayabilir.Hisse
seçimi ne kadar zor bir iş ise uzun vadeli bir kaç değerleme unsuruna bakarak
hisse fonu seçmek de o kadar kolaydır.
Bir
diğer hisse yatırım aracı da BES fonlaridir.Uzun vadeli hem de zamana yayılmış
alımlar hisse yatırımını en doğru yapma biçimidir. Bu yüzden BES’lerin
hanehalkının hisse alokasyonu için iyi bir mecra olduğunu düşünüyorum.Eğer fon
yöneticiniz de aldığınız risk-getiri dengesine bir de hisse seçimiyle sizin lehinize
katma değer sağlayabiliyorsa uzun vadede çok iyi sonuçlar alabileceğinize emin
olabilirsiniz.BES’e yapılacak olan %25’lik devlet katkısı da cabası.Endeks bu
sene %50 artarken BES sistemindeki birikimlerin sadece %13’ü bundan yararlandı.Bunun
üzerinde ciddiyetle düşünmek lazım.
Özetlemek
istersek ekonomilerin temelleri ve dinamikleri sorunlu ama paranın suni bir
şekilde bol ve ucuz olmasıyla risksiz getiriler negatif.Böyle bir ortamda hiç
risk almamak tasarrufların reel olarak korunması açısından çok riskli olabilir.Hisse
bu noktada iyi bir alternatif olmaya devam ediyor.
Forbes-Aralık 2012