Peki doktorların bol bol su için,
sabahları yürüyüş yapın ve günde bir aspirin alın gibi basmakalıp tavsiyelerine
benzeyen bu prensipler tam olarak ne ifade ediyor?
Getiri beklentileriniz neler? Anaparanızı
sadece korumaya mı çalışıyorsunuz? Anaparayı koruyup kısa vadede
ihtiyaçlarınızı karşılayacak nakit akışı mı hedefliyorsunuz? Uzun vadeli yüksek
anapara kazanımı mı arıyorsunuz? Risk yapınız getiri beklentinizle uyumlu mu? Portföyünüzün
bir kısmını kaybettiğinizi görmeye tahammülünüz var mı? Bir türbülansta hemen
herşeyi satıp kurtulma dürtüsü mü duyuyorsunuz? Zorlama satışa neden olacak
kısa vadeli nakit akışı gereksiniminiz var mı?
Yatırımcı öncelikle kendisine bu
soruların cevaplarını vermeli.Optimal bir yatırım dağılımının hazır bir
reçetesi ve genel geçer bir oranı yok. Profesyonel hayatımda yatırım sepetinin
sadece %10’unu hisse senedine koyup geceleri uykusu kaçan yatırımcıya da,
tasarruflarınının %90’ını hisse senedine koyduğu halde kalan %10 için “acaba bir
fırsat kaçırıyor muyum?” diye huzursuz olan yatırımcıya da rastladım. Bu yüzden
“nasıl bir varlık dağılımı?”nın cevabının önemli bir kısmı yatırımcının
kendisindedir. Ama şunları da belirtmek gerekir ki, risk almamak da risk
almaktır ve insan doğası gereği riskten sakınan bir yapıya sahiptir.
Yatırımcının riskten korunma
zaafını tespit etmiş bir çok akademik çalışma mevcut.Bir grup deneğe iki seçenek
sunulmuş; %80 olasılıkla 4,000$ kazanma olasılığı ve %100 olasılıkla 3,000 $ kazanma
olasılığı. Finansal matematik gereği birinci seçeneğin finansal değeri 3,200$,
diğerinin ise 3,000$. Finans teorisinin temelini oluşturan rasyonel
yatırımcının doğal olarak birinci seçeneği seçmesi beklenir ama deneklerin
%80’inin ikinci seçeneği tercih ettiği görülmüş. Hisse yatırımının insan
doğasına uygun olmayan böyle bir dezavantajı da var.Riskten kaçınma içgüdüsü
yatırımcıyı volatil varlık sınıfından uzak durmaya,eğer yatırım yaparsa da
kazançlı pozisyonu hemen realize etme ve zararın oluştuğu dalgalı dönemlerde de
satıp hemen kurtulma refleksine yol açıyor.
Hisse yatırımı bu açıdan biraz da
uçak yolculuğuna benzer. Benim gibi uçuş korkusu yaşayanlar daha iyi anlarlar. Ayağınızın
yerden kesilmesi sizi tedirgin eder; uçak kalkarken, inerken ve türbülansa
girdiğinde içinizden bildiğiniz bütün duaları eder ve bir yandan da bunun uçağa
son binişiniz olduğunu ve bir daha ne olursa olsun asla binmeyeceğinizi tekrar
edersiniz. Yanınızda seyahat edenler keyifle filmlerini izlerken ya da
kestirirken siz gergin bir halde koltuğunuzda oturur ve göz ucuyla her
sarsıntıda kanatlardaki bağlantıların yerinde olup olmadığını kontrol
edersiniz. Ne zaman ki uçağın tekerleri yere değer, derin bir nefes alıp uzun
bir güzergaha çok kısa sürede gelmiş olmanın mutluluğunu yaşar ve belki geriye
dönük de olsa keyif bile aldığınızı hissedersiniz. Eğer rutin bir hayat
yaşıyorsanız ve uzaklara gitmeye niyetiniz de yoksa zaten sorun da yok ama eğer
böyle bir niyetiniz varsa ya bu korkuyu yenmek ya da en azından onunla yaşamak
zorundasınız; çünkü getiri anlamında sizi uzaklara götürebilecek çok fazla
başka bir yatırım aracı yok. Hisse yatırımı bu yüzden biraz çaba ve bazı
şeyleri göze almayı gerektirir. Halk diliyle “ne kadar ekmek o kadar köfte”; akademik
bir dil isterseniz “ne kadar beklenen getiri o kadar da volatilite”.
Yatırım sepetiniz futbol takımı
gibidir; takımı sadece defans oyuncularından oluşturmak size yenilmemeyi
garantilemez. Kaldı ki bir de gol atıp galip gelmek gibi bir amacınız varsa
takımınızda forvet oyuncularının olması gerekir. Yatırım sepetinizdeki forvet özelliklerine
sahip oyuncu da hisse senedi yatırımıdır. Savunma ya da hücum ağırlıklı
oynayabilirsiniz, bol gollü galibiyete ya da beraberliğe de oynayabilirsiniz
ama sahada oyun planınıza uygun bir şekilde her mevkiden oyuncu olması gerekir.
Hisse yatırımı da gerçekten de kötü bir takım oyuncusudur. Savunmaya hiç yardım
etmez ve çoğu zaman da saç baş yoldurur ama nihayetinde gol de genelde ondan
gelir.
Türkiye özelinde düşünürsek belki
gayrimenkul yatırımını da bu noktada zikretmek lazım. Gayrimenkul piyasası hisse
senedi gibi etkin olmadığı ve size her an fiyat teklifi veren binlerce yatırımcı sunmadığı için daha az oynak
bir görüntü bile verebilir. Ama gayrimenkul piyasasında asimetrik bilginin çok
daha fazla olduğunu ve gayrimenkul yatırımının da hisse senedi yatırımıyla aynı
risklere maruz kaldığını belirtmekte de fayda var.Sadece büyük gövdeli uçakta
oluğu gibi sarsıntıları sadece daha az hissedersiniz o kadar.Ama yine de özellikle
arsa yatırımının, en azından şimdiye kadar ,Türk yatırımcısı için gole dönük
başka bir forvet oyuncusu özelliği gösterdiğini itiraf etmek gerekir.
Gelelim diğer prensip olan hisse
seçimine...Ucuz hisse senedi ne demektir? Gördüğü en yüksek seviyeden çok
aşağıda olması mı? Çok düşük fiyat/kazanç oranı mı? Hissenin defter değerinin
altında işlem görüyor olması mı?
Yaklaşık 15 yıllık profesyonel
piyasa tecrübeme dayanarak söylüyorum ki kesinlikle bunların hiçbiri değil. Bir
hisse gördüğü en yüksek seviyenin çok daha altına da inebilir. Düşük fiyat/kazanç
oranlı bir şirket fiyatı düşerken bile karlılığının kaybolmasına bağlı olarak
çok pahalı bir fiyat/kazanç oranına gelebilir. Defter değeri negatife de
dönebilir. Hissenin yatırım yapmaya değip değmediğini 3 tane kriter belirler
bana göre: Serbest nakit akışlarının kalitesi, serbest nakit akışlarının
büyümesi ve kurumsal yönetim kalitesi.
Şirket;marka, lokasyon, ölçek
ekonomisi, tekel gücü, imtiyaz, özel maliyet koşulları,know-how ya da kaliteli yönetim gibi nedenlerle işletme
bünyesine dahil ettiği kaynakları çok yüksek getiriye dönüştürebiliyor mu ve bu
nakit akışlarını piyasa payını arttırarak ya da faaliyet gösterdiği sektörün
güçlü büyümesine bağlı olarak yüksek bir oranla büyütebiliyor mu? Bu iki ana
soruya olumlu yanıt aldıktan sonra da olmazsa olmaz diğer üçüncü soru da; ana
sermayedar bu yarattığı değeri küçük yatırımcıyla paylaşma konusunda etik mi? Kurumsal
yönetim kalitesi olmadan çok iyi bir iş modeline bile ortak olmak, delik
kovayla su taşımaya benzer; kova dolsa bile size hayrı olmaz çünkü eve götürene
kadar içinde bir şey kalmaz. Kaldı ki iş modelinde değer yaratmaya odaklanmak
yerine küçük hissedarın menfaatlerine göz dikmiş bir ana sermayedarın kendi
şirketini de bir yere getirdiğini görmedim şimdiye kadar. İstediği kadar
yetenekli olsun, küçük hesap yapan ana ortak işinde de küçük kalıyor. Bu da
kurumsal yönetim kalitesinin öneminin diğer yüzünü oluşturuyor.
Eğer hisse yatırımınızda kulağa
kolay gelen ama değerlendirmesi çok zor olan bu üç boyutu sağlayabilmişseniz
yatırım yaptığınız şirket hissesinin fiyatının, bir piyasa türbülansında düşse
bile er ya da geç lastik top gibi tekrardan yükseleceğini göreceksiniz.Eğer bu
boyutlarda sorun varsa da düştüğü yerden kolay kolay kalkamıyacaktır. Hisse
senedi piyasası aşırıklara ve irrasyonelliklere çok maruz kalsa da eninde
sonunda hisse fiyatlarının bu üç boyutlu kaliteyi takip ettiğine dair sizi
temin edebilirim. Bu yüzden sonu gelmeyen siyasi, jeopolitik ve finansal
tartışmaları dinlemek yerine şirketlerin faaliyet raporlarına odaklanmanın size
geri dönüşü daha fazla olacaktır.
Beklentilerinize ve risk yapınıza
uygun uzun vadeli dengeli bir varlık dağılımı doğrultusunda , yarattığı güçlü
değeri tespit edebilecek kadar iş modelini anladığınız, büyümesini takip edebildiğiniz ve
kurumsal yönetim kalitesine güvendiğiniz hisselerde endeksin seviyesini önemsemeden
kademeli yatırım yaptığınız takdirde bu gel-gitlerin hepsinde hayatta kalıp,
üstelik getiri anlamında iyi bir mesafe kaydettiğinizi de göreceksiniz.
Forbes-Eylül 2013