20 Haziran 2015 Cumartesi

Gel-Git’lerde Hayatta Kalabilmek


 
Daha 3-4 ay önce Türkiye, Hindistan, Güney Afrika, Endonezya ve Brezilya gibi ülkeler BRICT, CIVETS, MIST vs gibi tanımlamalarla yabancı yatırım kuruluşları tarafından yere göre konmazken, şimdi “Kırılgan Beşli” ilan edilip para birimleri de kur ataklarına maruz kaldı. Düşen bu piyasalar için tam kıyamet senaryoları yazılmaya başlarken de diplerden güçlü bir tepki geldi. Piyasalarda her zaman olduğu gibi bir kez daha sular yükseldiğinde balıklar karıncaları, sular çekildiğinde de karıncalar balıkları yedi. Piyasaların, özellikle de hisse piyasalarının değişmez özelliği bu.İşin kötüsü bu gel-gitler düzenli olmadığı için su ne zaman, ne kadar çekilip, ne kadar yükselecek tahmin edilemez. Böyle bir ortamda hayatta kalabilmek isteyen yatırımcı için iki tane kritik prensip var: risk profiline ve nakit akışına uygun, dengeli bir varlık dağılımı ve iyi hisse seçimi. Bu iki prensibi hayata geçirebiliyorsanız ihtiyaç duyduğunuz zamanlarda nefesinizi de uzun süre tutup bu gel-gitlerde hayatta kalabilirsiniz.

Peki doktorların bol bol su için, sabahları yürüyüş yapın ve günde bir aspirin alın gibi basmakalıp tavsiyelerine benzeyen bu prensipler tam olarak ne ifade ediyor?

Getiri beklentileriniz neler? Anaparanızı sadece korumaya mı çalışıyorsunuz? Anaparayı koruyup kısa vadede ihtiyaçlarınızı karşılayacak nakit akışı mı hedefliyorsunuz? Uzun vadeli yüksek anapara kazanımı mı arıyorsunuz? Risk yapınız getiri beklentinizle uyumlu mu? Portföyünüzün bir kısmını kaybettiğinizi görmeye tahammülünüz var mı? Bir türbülansta hemen herşeyi satıp kurtulma dürtüsü mü duyuyorsunuz? Zorlama satışa neden olacak kısa vadeli nakit akışı gereksiniminiz var mı?

Yatırımcı öncelikle kendisine bu soruların cevaplarını vermeli.Optimal bir yatırım dağılımının hazır bir reçetesi ve genel geçer bir oranı yok. Profesyonel hayatımda yatırım sepetinin sadece %10’unu hisse senedine koyup geceleri uykusu kaçan yatırımcıya da, tasarruflarınının %90’ını hisse senedine koyduğu halde kalan %10 için “acaba bir fırsat kaçırıyor muyum?” diye huzursuz olan yatırımcıya da rastladım. Bu yüzden “nasıl bir varlık dağılımı?”nın cevabının önemli bir kısmı yatırımcının kendisindedir. Ama şunları da belirtmek gerekir ki, risk almamak da risk almaktır ve insan doğası gereği riskten sakınan bir yapıya sahiptir.

Yatırımcının riskten korunma zaafını tespit etmiş bir çok akademik çalışma mevcut.Bir grup deneğe iki seçenek sunulmuş; %80 olasılıkla 4,000$ kazanma olasılığı ve %100 olasılıkla 3,000 $ kazanma olasılığı. Finansal matematik gereği birinci seçeneğin finansal değeri 3,200$, diğerinin ise 3,000$. Finans teorisinin temelini oluşturan rasyonel yatırımcının doğal olarak birinci seçeneği seçmesi beklenir ama deneklerin %80’inin ikinci seçeneği tercih ettiği görülmüş. Hisse yatırımının insan doğasına uygun olmayan böyle bir dezavantajı da var.Riskten kaçınma içgüdüsü yatırımcıyı volatil varlık sınıfından uzak durmaya,eğer yatırım yaparsa da kazançlı pozisyonu hemen realize etme ve zararın oluştuğu dalgalı dönemlerde de satıp hemen kurtulma refleksine yol açıyor.

Hisse yatırımı bu açıdan biraz da uçak yolculuğuna benzer. Benim gibi uçuş korkusu yaşayanlar daha iyi anlarlar. Ayağınızın yerden kesilmesi sizi tedirgin eder; uçak kalkarken, inerken ve türbülansa girdiğinde içinizden bildiğiniz bütün duaları eder ve bir yandan da bunun uçağa son binişiniz olduğunu ve bir daha ne olursa olsun asla binmeyeceğinizi tekrar edersiniz. Yanınızda seyahat edenler keyifle filmlerini izlerken ya da kestirirken siz gergin bir halde koltuğunuzda oturur ve göz ucuyla her sarsıntıda kanatlardaki bağlantıların yerinde olup olmadığını kontrol edersiniz. Ne zaman ki uçağın tekerleri yere değer, derin bir nefes alıp uzun bir güzergaha çok kısa sürede gelmiş olmanın mutluluğunu yaşar ve belki geriye dönük de olsa keyif bile aldığınızı hissedersiniz. Eğer rutin bir hayat yaşıyorsanız ve uzaklara gitmeye niyetiniz de yoksa zaten sorun da yok ama eğer böyle bir niyetiniz varsa ya bu korkuyu yenmek ya da en azından onunla yaşamak zorundasınız; çünkü getiri anlamında sizi uzaklara götürebilecek çok fazla başka bir yatırım aracı yok. Hisse yatırımı bu yüzden biraz çaba ve bazı şeyleri göze almayı gerektirir. Halk diliyle “ne kadar ekmek o kadar köfte”; akademik bir dil isterseniz “ne kadar beklenen getiri o kadar da volatilite”.

Yatırım sepetiniz futbol takımı gibidir; takımı sadece defans oyuncularından oluşturmak size yenilmemeyi garantilemez. Kaldı ki bir de gol atıp galip gelmek gibi bir amacınız varsa takımınızda forvet oyuncularının olması gerekir. Yatırım sepetinizdeki forvet özelliklerine sahip oyuncu da hisse senedi yatırımıdır. Savunma ya da hücum ağırlıklı oynayabilirsiniz, bol gollü galibiyete ya da beraberliğe de oynayabilirsiniz ama sahada oyun planınıza uygun bir şekilde her mevkiden oyuncu olması gerekir. Hisse yatırımı da gerçekten de kötü bir takım oyuncusudur. Savunmaya hiç yardım etmez ve çoğu zaman da saç baş yoldurur ama nihayetinde gol de genelde ondan gelir.

Türkiye özelinde düşünürsek belki gayrimenkul yatırımını da bu noktada zikretmek lazım. Gayrimenkul piyasası hisse senedi gibi etkin olmadığı ve size her an fiyat teklifi veren  binlerce yatırımcı sunmadığı için daha az oynak bir görüntü bile verebilir. Ama gayrimenkul piyasasında asimetrik bilginin çok daha fazla olduğunu ve gayrimenkul yatırımının da hisse senedi yatırımıyla aynı risklere maruz kaldığını belirtmekte de fayda var.Sadece büyük gövdeli uçakta oluğu gibi sarsıntıları sadece daha az hissedersiniz o kadar.Ama yine de özellikle arsa yatırımının, en azından şimdiye kadar ,Türk yatırımcısı için gole dönük başka bir forvet oyuncusu özelliği gösterdiğini itiraf etmek gerekir.

Gelelim diğer prensip olan hisse seçimine...Ucuz hisse senedi ne demektir? Gördüğü en yüksek seviyeden çok aşağıda olması mı? Çok düşük fiyat/kazanç oranı mı? Hissenin defter değerinin altında işlem görüyor olması mı?

Yaklaşık 15 yıllık profesyonel piyasa tecrübeme dayanarak söylüyorum ki kesinlikle bunların hiçbiri değil. Bir hisse gördüğü en yüksek seviyenin çok daha altına da inebilir. Düşük fiyat/kazanç oranlı bir şirket fiyatı düşerken bile karlılığının kaybolmasına bağlı olarak çok pahalı bir fiyat/kazanç oranına gelebilir. Defter değeri negatife de dönebilir. Hissenin yatırım yapmaya değip değmediğini 3 tane kriter belirler bana göre: Serbest nakit akışlarının kalitesi, serbest nakit akışlarının büyümesi ve kurumsal yönetim kalitesi.

Şirket;marka, lokasyon, ölçek ekonomisi, tekel gücü, imtiyaz, özel maliyet koşulları,know-how  ya da kaliteli yönetim gibi nedenlerle işletme bünyesine dahil ettiği kaynakları çok yüksek getiriye dönüştürebiliyor mu ve bu nakit akışlarını piyasa payını arttırarak ya da faaliyet gösterdiği sektörün güçlü büyümesine bağlı olarak yüksek bir oranla büyütebiliyor mu? Bu iki ana soruya olumlu yanıt aldıktan sonra da olmazsa olmaz diğer üçüncü soru da; ana sermayedar bu yarattığı değeri küçük yatırımcıyla paylaşma konusunda etik mi? Kurumsal yönetim kalitesi olmadan çok iyi bir iş modeline bile ortak olmak, delik kovayla su taşımaya benzer; kova dolsa bile size hayrı olmaz çünkü eve götürene kadar içinde bir şey kalmaz. Kaldı ki iş modelinde değer yaratmaya odaklanmak yerine küçük hissedarın menfaatlerine göz dikmiş bir ana sermayedarın kendi şirketini de bir yere getirdiğini görmedim şimdiye kadar. İstediği kadar yetenekli olsun, küçük hesap yapan ana ortak işinde de küçük kalıyor. Bu da kurumsal yönetim kalitesinin öneminin diğer yüzünü oluşturuyor.

Eğer hisse yatırımınızda kulağa kolay gelen ama değerlendirmesi çok zor olan bu üç boyutu sağlayabilmişseniz yatırım yaptığınız şirket hissesinin fiyatının, bir piyasa türbülansında düşse bile er ya da geç lastik top gibi tekrardan yükseleceğini göreceksiniz.Eğer bu boyutlarda sorun varsa da düştüğü yerden kolay kolay kalkamıyacaktır. Hisse senedi piyasası aşırıklara ve irrasyonelliklere çok maruz kalsa da eninde sonunda hisse fiyatlarının bu üç boyutlu kaliteyi takip ettiğine dair sizi temin edebilirim. Bu yüzden sonu gelmeyen siyasi, jeopolitik ve finansal tartışmaları dinlemek yerine şirketlerin faaliyet raporlarına odaklanmanın size geri dönüşü daha fazla olacaktır.

Beklentilerinize ve risk yapınıza uygun uzun vadeli dengeli bir varlık dağılımı doğrultusunda , yarattığı güçlü değeri tespit edebilecek kadar iş modelini  anladığınız, büyümesini takip edebildiğiniz ve kurumsal yönetim kalitesine güvendiğiniz hisselerde endeksin seviyesini önemsemeden kademeli yatırım yaptığınız takdirde bu gel-gitlerin hepsinde hayatta kalıp, üstelik getiri anlamında iyi bir mesafe kaydettiğinizi de göreceksiniz.
Forbes-Eylül 2013